Pages in topic:   < [1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16] >
Off topic: Osmanlıca - Türkçe kaynaklar, Cumhuriyet boyunca Türkçenin serüveni, Günümüz Türkçesi...
Thread poster: Adnan Özdemir
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
"ANAMUR AĞZINDAN DERLEME SÖZLÜĞÜ'NE KATKILAR" Dec 24, 2013

--Alıntıdır--


Araştırma: Suzan Suzi TOKATLI Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Kayseri - TÜRKİYE
Gönül ERDEM NAS Okt., Mersin Üniversitesi, Anamur Meslek Yüksek Okulu, Mersin – TÜRKİYE


ÖZET
Derleme çalışmaları yıllar boyu bilim insanlarının dil zenginliğini derinlemesine
inceleme amacıyla merak duyduğu ve neticelerinin de bilhassa ağız çalışmaları
... See more
--Alıntıdır--


Araştırma: Suzan Suzi TOKATLI Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Kayseri - TÜRKİYE
Gönül ERDEM NAS Okt., Mersin Üniversitesi, Anamur Meslek Yüksek Okulu, Mersin – TÜRKİYE


ÖZET
Derleme çalışmaları yıllar boyu bilim insanlarının dil zenginliğini derinlemesine
inceleme amacıyla merak duyduğu ve neticelerinin de bilhassa ağız çalışmalarında kullanıldığı
önemli bilim alanlarındandır. Atatürk'ün isteği ile 1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti,
Türk dilini bilimsel anlamda incelemeye başlamış dil bilgisi, imla, sözlük gibi birçok çalışma
yapmıştır. Bu çalışmalardan biri de ağızların söz varlığını belirlemeye yönelik çalışmalardır.
Cemiyet, bu anlamda çok önemli bir girişimde bulunarak "Halk Ağzından Söz Derleme
Dergisi" ile ülkemizin birçok yerinden derlenen kelimeleri toplamıştır. Bu dergiyi daha
kapsamlı içeriğiyle Derleme Sözlüğü takip etmiştir. Cumhuriyet'ten günümüze sözlük çok
büyük bir gelişme gösterse de bugün Türkiye Türkçesinin ağızlarında sıklıkla kullanılmakta
olan pek çok kelimenin kayıt altına alınmış olduğu söylenemez.

Hızla gelişen toplumumuzda iletişimin de aynı hızda olması ağız özellikleri açısından
çok olumlu sonuçlar ortaya çıkarmamaktadır. Ağızlar, zamana ve mekâna çok fazla direnç
gösterememektedir. Bu sebeple ağızlara ait dil malzemesinin toplanması dilin zenginliğini
geliştirmek açısından oldukça önemlidir. Türkiye Türkçesi ağızlarında keşfedilmemiş birçok
kelime bulunmaktadır. Anadolu ve Rumeli ağızlarıyla ilgili yapılan yeni araştırmalar, söz
varlığını tespit çalışmalarına önemli katkılar sağladığı gibi Derleme Sözlüğü'nü de oldukça
zenginleştirmektedir. Bu çalışmada, ağız özellikleri oldukça korunmuş Anamur ilçesi ve
köylerinden yapılan derlemeler sonucu elde edilen, Derleme Sözlüğü'nde bulunmayan ya da
Derleme Sözlüğü'nde bulunduğu halde farklı anlamlar taşıyan kelimelerden bahsedilecektir.
Derleme sonucu elde edilen kelimeler; isim, sıfat, zarf, ünlem ve fiil olarak tasnif edilerek
sunulacaktır. Çalışmamızdaki amaç, Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan Derleme
Sözlüğü'nün içeriğini zenginleştirmeye küçük de olsa katkıda bulunmaktır.

Anahtar Kelimeler: Ağız Bilimi, Yörükler, Anamur Ağzı, Derleme Sözlüğü, Kelime
Derlemesi.


GİRİŞ
Türkiye Türkçesi ağızları ile ilgili geçmişten günümüze pek çok çalışma yapılmıştır. Ağız
çalışmalarının başlangıcı -bilindiği üzere- Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanan Derleme
Sözlüğü ile başlamış ve hâlâ devam etmektedir. Yapılan bu çalışmalar, dil hazinesine ciddi
katkılarda bulunmakla birlikte olması gereken düzeyde gerçekleşmemektedir. Ağız çalışmaları
özellikle söz varlığını tespit etmek açısından çok önemlidir. Söz konusu çalışmalar sonucunda
Derleme Sözlüğü gelişmeye devam edecek ve içerik bakımından zenginleşecektir.

Ulaşımın ve iletişimin çok rahat sağlandığı günümüz dünyasında ağızlar özelliklerini
yitirmekte, buna bağlı olarak kelime hazinesinin sınırları daralmaktadır. Teknolojinin hızlı bir
şekilde gelişmesi ağızlarda olumsuz özelliklerin yerleşmesine yol açmaktadır. Teknik araçlar,
ağızlarda bir takım olumsuzluklar yaratmakla birlikte, araştırmacılara da büyük olanaklar
sağlamaktadır. Ulaşımın kolaylığı ile derleme yapılacak kaynak kişilere daha kolay ulaşılabilmekte,
ses kayıt cihazlarının kalitesinin artması sayesinde de derlemeler daha detaylı bir biçimde
ayrıştırılabilmektedir.

Haritadan bakıldığında Anamur, Mersin ilinin en uzak ve en batısında yer alan ilçesidir.
Yöre, Antalya ili ile Mersin ili arasındaki mesafenin orta noktasında, Akdeniz’in kıyı şeridindedir.
Anamur köylerinin çoğu sarp Toros dağlarının üzerinde yer almaktadır. Kızıl Dağ’ın sarp
yamaçlarında bulunan köyler buralarda sıkışmış durumdadır. Merkez ilçelere bu denli uzak ve
göçün de az oluşu sebebiyle gerek kültür gerekse dil açısından korunmuş bir yöredir. Anamur’da
Yörük aşiretleri yoğun bir şekilde yaşamaktadır, ilçeye olan ulaşım imkânlarının zor olması
nedeniyle burada konuşulan dil ve ağız özellikleri büyük ölçüde korunmuş durumdadır. Bu yönüyle
Anamur dil malzemesi bakımından zengindir. Osmanlılar döneminden bu yana Anamur, idari
bakımdan İçel sınırları içerisine dâhil edilmiştir.

Silifke’de Bozdoğan; Anamur’da, Yıvalı, Selinti ve Oğuzhanlu; Silifke Taşlık’ta, Bozkurlu
ve Şamlu; Gülnar’da, Hocayunuslu ve Beğdili oymakları bulunmaktadır1. İçel’de büyük
oymaklardan biri de Yıva’dır. Bu oymak Büyük Yıva ve Küçük Yıva olmak üzere iki kola ayrılır.
Büyük Yıva kolu, Gülnar ile Anamur arasındaki Aksaz Bölgesindedir. Küçük Yıva kolu da
Anamur’un kuzey ve batısındaki topraklara yerleşmişlerdir. II. Beyazıt döneminde bu bölgede
Büyük Yıvalara ait 40, Küçük Yıvalara ait 14 köy gösterilmektedir2.

Bugün İçel sınırları içerisinde çok sayıda Yörük aşireti vardır. Bunlardan bazıları;
Sarıkeçili (Mut, Silifke, Gülnar ve Anamur), Bahşiş (Erdemli, Silifke, Mut, Anamur, Taşucu ve
Tarsus) ve Tekeli (Silifke, Anamur, Gülnar ve Mut)’dir. Ağırlıklı olarak hayvancılık ile uğraşan ve
yaşantısını buna göre düzenleyen Anamur Yörükleri; yaz aylarında Karaman ve Ermenek
yaylalarına göç etmekte, kış aylarında ise fazla uzak olmayan sahil kesimlerine yerleşmektedir.
Günümüzde bu gelenek yaşlı bireyler arasında devam etmektedir, buna karşılık genç bireyler yaz
aylarında, yaylalarda bulunan yayla evlerine gitmektedir. Bu gidiş gelişlerin sebebi, tarım veya
hayvancılık faaliyetlerinden ziyade iklim şartlarından kaynaklanmaktadır. Anamur’da yaşayan
Yörüklerden bahsedilecek olunursa;

Sarıkeçililer: Diğer Oğuz Aşiretleri gibi Orta Asya’dan Anadolu’ya göç etmiş bir
topluluktur. Kayıboyu’na mensup olduğu düşünülmektedir3. Kışlak ve yazlak gelenekleri hala
devam etmektedir. Zamanla hayvancılık dışında farklı meslekler de edinmişlerdir. Yaşam alanı
oldukça geniş bir aşirettir.

Bahşişler: Bu aşiret ile ilgili olarak Ali Rıza Yalman, “Şimdiye kadar ilk defa yatağımda
çarşaf, çadırın direğinde fener görüyorum. Bu aşiretin görgüsü de öbür aşiretlerden daha çoktur.
Halkı uyanık, becerikli, konuşkan ve şirin dillidir”4 demiştir. Anamur sınırlarında bu aşiretin
üyeleri, Güneybahşiş, Gercebahşiş ve Karalarbahşiş isimli köylerde ikȃmet etmektedirler. Yapılan
derlemede ağız özelliklerinin en fazla bu aşiretlerde korunduğu tespit edilmiştir.

Tekeli: Günümüzde Tekeli yöresi, Anamur ilçesinin doğusunda, 15 km’lik bir uzaklıkta
yer almaktadır. Yapılan saha çalışmasında, bu aşiretin üyeleri bugün hayvancılık bağlamında,
yaylaya çıkma geleneğini tamamen terk etmiştir.

Anamur ağzı, bulunduğu coğrafya açısından Leylâ KARAHAN’ın Anadolu Ağızlarının
Sınıflandırılması adlı eserinde Batı Grubu Ağızları içerisinde yer almaktadır. Söz konusu Batı
Grubu Ağızları içerisinde alt grup olarak İçel ve Tarsus’u içine alan VII. Grupta yer alırken, yine
alt grup başlığıyla İçel (Tarsus hariç) IX. Grupta da yer almaktadır. İkinci derecedeki alt gruplar da
dâhil olmak üzere Anamur, bu sınıflandırmanın dışında kalmıştır. Genel ses ve şekil hususiyetleri
bakımından sınıflandırma Anamur ağzını da kapsamaktadır.

Bölge ağızları, ağız çalışmaları açısından birçok araştırmacının çalışma alanı olmuştur.
Bunlar arasında; Zeynep KORKMAZ’ın Güneybatı Anadolu Ağızları (1994), Faruk YILDIRIM’ın
Adana ve Osmaniye Ağızları (2006), Mehmet Dursun ERDEM-Ramazan BÖLÜK’ün Antalya ve
Yöresi Ağızları (2011) ve Erol ÖZTÜRK’e ait Silifke ve Mut’taki Sarıkeçili ve Bahşiş Yörükleri
Ağzı (2009) çalışmaları yer almaktadır.

Son zamanlarda Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sulama ihtiyacını karşılayacak olan suyun,
Anamur’da inşa edilecek olan barajdan sağlanacak olması, barajın sulama havzasının sınırları
içerisinde kalan köylerin boşaltılmasını zorunlu kılmıştır. Bu durum sular altında kalacak olan
köylerde yaşayan insanların kültür ve ağız özelliklerinin incelenmesini gerekli kılmaktadır.

Bu çalışmada, ilçe merkezi ve çevresindeki köylerden yapılan derlemelerden elde edilen,
Derleme Sözlüğü’nde bulunmayan ve Derleme Sözlüğü’nde olduğu hâlde farklı anlamları tespit
edilen kelimelerden bahsedilecektir. Çalışma, Anamur ve köylerinde yapılan derlemelerden
toplanan kelimelerden oluşmaktadır.

Çalışmada kelimeler, Derleme Sözlüğü’nde bulunmayan ve Derleme Sözlüğü’nde olduğu
hâlde farklı anlamları tespit edilen kelimeler olmak üzere iki başlık altında ele alınmıştır.

I. DERLEME SÖZLÜĞÜ’NDE BULUNMAYAN KELİMELER
A. ADLAR
Adamdaş: Yerel bir efsaneye göre taşlaşmış çocuklar.
 Adamdaşlar “ Allah’ım beni daş et” dėmiş (Sarıağaç köyü).

Ağa böcü: Örümcek.
 Ağāçlarda ağa böcü olur, o senin üstüne düşse ǥabartır (Evciler köyü).

Ağzı gerik: Kilimlerde kullanılan bir motif adı.
 Pırtlağı var, ağzı gėriği var çoḵ gúzel olur kilimler (Gercebahşiş köyü).

Ala bağlım: Kilimlerdeki beyaz motiflere verilen ad.
 Beyaza ala bāğlım dėrler (Güneybahşiş köyü).

Ala bahar: İlkbahar.
 Ala bahar geldi mi tarlalardan gėçe gėçe eşe eşe gėçerdik (Sarıağaç köyü).

Ala çuval: İçine elbise konulan, dokunulan küçük kilim heybe.
 Ala çuval doḳuyollar, o ḳadar gúzel ki (Gercebahşiş köyü).

Ala sığır: Yerli sığır, inek.
 Ala cins ināğım, normal inaklerden (Güneybahşiş köyü.)

Bişşak: Ağaçtan yapılan bir çeşit yayık.
 Bir de bişşaḵ dėrler sapı ince ip gibi kapalı onla ėderdik (Ormancık köyü.)

Culvallık gayıtı: Dokuma tezgâhı.
 Elbiseyi ġėndimiz doḳurduk culvallıḵ ḡayıtında (Ormancık köyü).

Çadırtma: Üç ağacın tepeden bağlanarak yapılan, peynir ve çökeleği asmaya yarayan alet.
 Peyniri çadırtmāğa çaḵallar (Ormancık köyü).

Çoycak: Çocuk.
 Çoycağım ḡuzu dişi çıksın bu ǥız bulduğu yere ġόtürdü (Sarıağaç köyü).

Çulval-çulfal: Bez, dokuma.
 Daha evvelimizde çulfalıḵ doḳullārdı (Güneybahşiş köyü).

Darabuluz: Kadınların beline bağladıkları ipek kuşak.
 Darabulūz ġėyerdik doḳuma ipek o (Akine köyü).

Diñgil oyunu: Dingil kuşunu yakalama oyunu.
 Yanı diñgil kuşlar var ya uçan ġıvraktır tutamazsın işte o oyun (Sarıağaç köyü).

Diğren: Harmanı karıştırmak için iki parmaklı tarım aleti.
 Harmandayıḳan diğrēni de alırız (Ormancık köyü).

Dokuz saban: Traktörün arkasına takılan bir çeşit saban.
 Tıraḵtόrıla önce bir pulluḵ ėderiz arḫasından doḳuz saban atarız (Akine köyü).

El otu: Tarlada işe yaramaz zararlı ot.
 El otu alırsın soñra çapalarsın (Karalarbahşiş köyü).

Ev başı: Dam, çatı.
 Elimiz ile (Fıstığı) yıḳa yıḳa gėtirirdik, evin başına sėrerdik (Evciler köyü).

Foranta: Aile halkı.
 Foranta neyi ḵaldırabilecėğini bilirse onu yapar (Karalarbahşiş köyü).

Gergȃh: Dokuma tezgâhı.
 Ağaçtan gergȃh ḳurarsın taḳır taḳır doḫursun.

Golasar: Testere.
 Golasār dėrdi bubam ırahmatlı (Çarıklar beldesi).

İcırab: Utanma, çekinme.
 Kaçardıḳ, utandığımızdan yanı icirābımızdan (Akine köyü).

İstala: Sınır, hudut.
 İstalāda kaçaḳçılar gėlir gėçerdi (Ormancık köyü).

İzdirap: Utanma, çekinme.
 Bubamıla yėmek yėyemezidik izdirābımızdan (Çarıklar köyü).

Kara ćan: Çok sevdiğini belirtmek anlamında kullanılan söz, can.
 İşte ȫyle ḳara ćanım ben deyiceğimi dėyivērdim (Gercebahşiş köyü).

Keççe: Keçe.
 Yağmur yağarsa çadır ḵeççe ǥurarız (Gercebahşiş köyü).

Kılıçlı: Bir çeşit kilim.
 Bir de ḵılıçlı kilim doḫudum (Güneybahşiş köyü).

Kimye-kimyá: Zirai ilaç, kimya.
 Bademliğimize baḳar gėlir, onun kimyásını veririz (Kükür köyü).

Kulpluca: Bir çeşit kova.
 Şōraya bir ḳulpluca koruñ boyaçıdan boya aldırırıñ (Gercebahşiş köyü).

Kúme: Yaylada ağaçtan yapılan geçici ev.
 Yaylıya gėçerdik, yıkılırdıḳ ağaçlardan bir kúme yapardıḵ, yanı ev (Evciler köyü).

İster: Görücü.
 Yazlıktaydıḵ oraya istėr geldi (Kükür köyü).

Morca: Zatürre.
 Ömer Ağa morca olmuş yātırmış evde (Bozdoğan köyü).

Narınca: Narenciye, turunçgiller.
 Meselā narınca olsun muzu olan arkadaşlarımız da var (Akine köyü).

Seratıl: Toprak ev yapımında kullanılan bağlantı direkleri.
 Onlar sadece Taşır biz serātıl dėriz bunara (Ormancık köyü).

Tacik: Sevgili.
 Ağacın orda beklerimiş tacikini (Merkez).

Tokucak: Çamaşır yıkarken kullanılan, tahtadan, yassı tokmak.
 Toḳucaḵıla vururduḳ o ağaçların başına sėrerdik (Ormancık köyü).

Varva:1. Larva, böcek yumurtası. 2. Arılarda görülen bir hastalık.
 Onuñ için bu vārva dėyi hastalık yerleşti (Akine köyü).

Yovarak: Kekeme, dili dönmeme.
 Bu çocuḵ çoḵ yovaraḳ konuşuyor bē (Bozdoğan köyü).

Yörükçü: Çoban.
 Yörükçülüḵ yaparıñ yanı davar ġúderiñ (Ormancık köyü).

Zetilcan: Zatürre.
 Sulu zetilcan dedi doḳtur o zaman (Sarıdana köyü).

B. FİİLLER
Ark et-: Su yolu yapmak.
 Arḳ ederiñ, arḳ ettikten běri ekeriz, ğomeriz (Karalarbahşiş köyü).

Ayrıla-: Ayırmak.
 Mısırı toplarız alañdan gėtiririz ḳabuğundan ayrılarız (Kükür köyü).

Çarpma et-: Eritmek.
 Çarpma ėderleri (Sığır tezeğini) teniḵeye basalardı (Akine köyü).

Dilk-: Dikmek, bağlamak.
 Dilkmėḵ yanı biribirine bağlama (Sarıağaç köyü).

Ekmák dok-: Yemek yapıp ikram etmek.
 Bir hafta ekmák dόktúḵ, davar kestiḵ (Karalarbahşiş köyü).

İlişi ol-: Çiçek açmak.
 Soñra ilişi olur yanı çiçek açar (Akine köyü).

Karış-: Misafirliğe gitme, oturmaya gitme.
 gece de onnar ḳarışmaya gėldiler bize (Merkez).

Kına yan-: Kına yakmak.
 Burada oynayan oynar gúlen gúler ḳına yanır (Gercebahşiş köyü).

Odun et-: Odun toplamak.
 Yayıḳ yaydım, ekin biçtim, fıstık sόḳtúm, odun ėttim, balta duttum hēr işi yaptım
(Gercebahşiş köyü).

Serter-: Sertleşmek.
 ȫyle sėrterdim ki ilaçlar ḳullana ḳullana daş oldum (Gercebahşiş köyü).

Şıvk-: Çamaşırı çitilemek
 Taşın başında bȫyle şıvǥa şıvǥa vururduḳ (Ormancık köyü).

Toprak ek-: Ekin ekmek.
 Tapıyı alabilseñ ağaç dikeriñ, dāş dikeriñ, toprak ekeriñ, malımı otladırıñ
(Karalarbahşiş köyü).

Torlanıp toplan-:Toplanmak.
 Yettiği ǥadar torlanıp toplandıḳ gėldiler (Gercebahşiş köyü).

Üzülüver-: Bozulmak, çürümek.
 Çarıḳ peḵ dayanmaz bir hafta on gün sonra üzülüverirdi (Ormancık köyü).

Yayk-: Yıkamak.
 kılı soñra yüller yayḳallar, ēğirtmeçte ēğirirler (Ormancık köyü).

Yül-: Yunmak, yıkamak.
 kılı soñra yüller yayḳallar, ēğirtmeçte ēğirirler (Ormancık köyü).


C. SIFATLAR

Anılgan: Övülen, sevilen.
 Atatürk ölmüş dėdiler yėdi yaşındaydıñ çok anılḡan liderdi (Ormancık köyü).

Bişgin: Sert (Özellikle keçenin yıkandıktan sonraki hali).
 Onu doḳurdu annem ırahmatlı soñra yıkardı bişḡin olūrdu (Ormancık köyü).

Kόylük: Köylü.
 Oranın kόylúḵleri bizim buranın ne olduğunu bilmiyor (Akine köyü).

Ortalı: Ortanca.
 Ortalı ōğlum suvacı (Kükür köyü).


D. ZARFLAR

Beriden öte: Boylu boyunca, uzunlamasına.
 Kenallārına duvar yapārdın üstüne de pardıyı běriden öte ḳorsun (Ormancık
köyü).

İltiba- İttiba, Ittıba:: ilk başta, evvelce.
 İltiba ona sor (Çarıklar, Karalarbahşiş köyü).
 ITtıbā darıyla bǖydeyi verirler ardından fasilėyi (Gercebahşiş köyü).

Temekenni: Temelli, daimi.
 Yanı temeḵenni buraya gėldim, devāmlı kalacañ (Ormancık köyü).


E. İKİLEMELER
Alañ beleñ: Düzlük tepelik.
 Alañlarda belėñlerde gėzelērdik.

Engin yüksek: 1. İleri geri (konuşmak). 2.Yüksekçe (basamak)
 Çocuğum ėngin yükseḵ konuşup durma (Ormancık köyü).
 Şōrası gibi ėngin yükseḵ bir yer idi (Bozdoğan köyü).

Ev bucak: Ev bark.
 Onuñ evini bucāğını yaptırırsın (Ormancık köyü).

Ot burç: Otu pisliği
 Yelde savırırız ǥaburcāğı ġeçsin otu burcu geçsin dėyi (Çarıklar beldesi).

Naz güz: Naz niyaz. Nazlanmak anlamında.
 Bu benim yeğēnim ben bunu nazıla gúz ile aldım (Çarıklar beldesi).

Tarla tezek: Mal mülk.
 Bubamın tarlası tezāğı çokıdı (Çarıklar beldesi).


F. ÜNLEMLER
Hōyn(ünl.): Dikkat et, buraya bak anlamında ünlem.
 Hōyn a Hanife gėç şendėni çadıtmaya asıver gel (Merkez).

Zırpıḳ (ünl.): Pat diye düşmek anlamında bir ünlem.
 Boynumda yılanın biri zırpıḳ dėr yere düşer (Çarıklar beldesi).


G. DEYİMLER
Acīz etmek: Bezdirmek, bıktırmak.
 ḳulağına gitmiş bubamın ḳaçıracaklar ǥızını deyi bubam da beni acīz etti
(Gercebahşiş köyü).

Ağzı uçuklamak: Dudağı uçuklamak, çok şaşırmak.
 lâf edivērse ağzın uçuḳlar (Ormancık köyü).
Bildiğini yiyememek bulduğunu giyememek: Yaşlanıp hayattan zevk alamamak.
 Şindi de bildiğimizi yiyemez bulduğumuzu giyėmez olduḳ bu yaşımıza geldiḵ
(Ormancık köyü).

Deñiz kızarmadan: Gün doğmadan.
 ḵardeşim sabahıla deñiz ġızarmadan vardık eğitim yerine (Kükür köyü).

Guzu dişi çık-: Ömürlü olmak, çok yaşamak.
 Çoycağım ġuzu dişi çıksın bu ǥız bulduğu yere ḡόtürdü (Sarıağaç köyü).

Helelen dόvmek: Boş boş durmak, bir işe yaramamak
 ağacın orda helelen dόverler gelmezler (Merkez).

İki evlenende gόñül harbinde: Âşık olmak, gönlü düşmek.
 Sonra Tutmuş bubam iki evlenende gόñül harbinde kaçırmış anamı (Kükür köyü).

Kızgın getirmek: Sıcak tutmak, ısıtmak.
 Hem ḵeççe ǥızgın tutar (Ormancık köyü).

Mendil ucu bağlamak: Sözlenmek, nişan öncesi kız bir mendili bağlar erkeğe yollar bu
sözlendikleri anlamına gelir.
 Mendil ucu bağlayıp nişanımda damada goñderdim (Gercebahşiş köyü).

Tat vermemek: Rahat bırakmamak, bezdirmek.
 Evlendiḵ anası Tat vėrmedi bize (Ormancık köyü).

Yola gėtmek: Gezintiye çıkar gibi yavaş yavaş yürümek.
 Daraldım, sesim çıkmayıvėrdi yola gėdemedim (Gercebahşiş köyü).

II. DERLEME SÖZLÜĞÜ’NDE OLDUĞU HÂLDE FARKLI ANLAMLARI
TESPİT EDİLEN KELİMELER

A. ADLAR

Ağacık: Ağaçların uzun dalları ( Krş. DS I/ Ağabey, büyük erkek kardeş,işte, şurada)
 Ağacıḵ dėrdiḵ biz ardıç ağaçların uzun dallarına (Ormancık köyü).

Boncuk: Bir çeşit kilim (Krş.DS.II/ Kuyuların ağzına konulan ortası delik, yuvarlak taş,
Buğdayların içinde biten, ufak taneli, parlak, sert tohumlar)
 Boncuḵ dėrler doḳudum, būynuz dėrler doḳudum (Gercebahşiş köyü).

Bönce: Bir çeşit kilim (Krş.DS II/ Karaciğer)
 Değíşíḵ değíşíḵ aynālı dėrler doḳudum, böncě dėrler doḳudum (Gercebahşiş
köyü).

Çalpara: Dansözlerin eline taktığı zil (Krş. DS III/ Beceriksiz, eli işe yakışmayan, Dibi dar
ağzı geniş kap, Araba dingilinin ucuna geçirilen yassı halka, Pis, kötü kadın, Küçük tencere)
 Elinde çalparası varıdı, Türkü de söylerdi (Akine köyü).

Çırk: Çark, eğirtmeç (Krş. DS III/ Sade, arı, yalnız, Sigara zifiri).
 Çırḳla onu ēğirirlerdi, ip haline getirirlerdi (Ormancık köyü).

Fetik: Bir çeşit kilim (Krş. DS V/ Ayı yavrusu)
 Fetik kilim var onu doḳudum (Gercebahşiş köyü).

Gelince: Gelin (Krş. DS VI/ Kendinden büyük ve evli bir kadın için hanım abla anlamında
kullanılır)
 Gelinlere burada gelince dėrler (Karalarbahşiş köyü).

İl: Kurak, ıssız yer (Krş. DS VII/ Yabancı, yıl,vilayet, büyük dikiş, teğel).
 İl vardın mı yükünü yığ otur ḳupḵuru dağlar (Sarıağaç köyü).

İman: Döş, bağır (Krş. DS VII/ Bağ dikmek ya da patates ekmek için açılan çukur)
 îmanlarına vurmaya durmuş, ayaklarına vurmaya durmūş (Sarıağaç köyü).

İsteyici: Görücü (Krş. DS VII/ Dilenci)
 Benim elli isteyicim varıdı, olmaz dėdiydim (Ormancık köyü).

Kesene: Kızın çeyizi (Krş. DS VIII/ Götürü, toptan iş, ortaklaşa tutulan bekçiye verilecek
ücretin, her eve düşen eşit payı, kira, abone, haraç, vergi, kesin)
 Bir gün kınası olur, bir gün kesenesi yanı kızın c͜eizi (Karalarbahşiş köyü).

Otluk: Otlak, yeşil alan (Krş. DS IX/ Kış için kurutulmuş ot yığını, karalâhanadan et ve
pirinçle yapılan yemek)
 Otluğā varırdıḳ, otururduḳ (Sarıağaç köyü).

Pırtlak: Kilimlerde kullanılan bir tür motifin adı (Krş. DS IX/ Şımarık, leblebi gibi
kavrulmuş mısır, çok yumuşak olup sıkınca kabuğundan çıkan meyve)
 Kilimde üstü üstüne dört tane şöyle yuvallaḵ şekilde içine de pırtlaḵ doḫuyoruz
(Gercebahşiş köyü).

Pırtlak: Patlamış mısır (Krş. DS IX/ Şımarık, leblebi gibi kavrulmuş mısır, çok yumuşak
olup sıkınca kabuğundan çıkan meyve)
 Fıstık yok ama şindi pırtlaḵ ḳavırırlar (Çarıklar beldesi).

Salma: Evlerdeki uzun ara, koridor (Krş. DS X/ Kimi köylü elbiselerinde kolun yeninden
sarkan uzun kumaş parçası, büyük başörtüsü, yazma, bir arktan akıtılarak getirilen su, ağaç kesmek
ya da yontmak için kullanılan bir yanı keser, öteki yanı balta biçiminde araç, bebek salıncağı,
tarlada ekin ekmek için ayrılan toprak parçası, başıboş, serbest)
 Salma yanı evin uzunluğu yanı ḳolidoru (Ormancık köyü).

Sazaklık: Beşik içine idrar kokmaması için defne yapraklarından yapılan döşek altı (Krş.
DS X/ bataklık, sazlık)
 Sazaklıḳ ěderlerdi beşiğin içine yatırmak için çocuğu onuñ üstüne ǥorduḳ (Akine
köyü).

Ten: Istarda dizili her bir ip teli (Krş. DS X/ Nem, çiy, sığırın dişilik organı, dizi, denk,
arkadaş, vücut, çorbaların dibe çöken taneli, koyu bölümü)
 Çèkiştirirdiḵ ıstarda teni olurdu onuñ üstünde (Gercebahşiş köyü).

Zıvrak: Ağaç pencere (Krş. DS XI/ Limon)
 Durali Ağan zıvraḳların ikisi çürümüş (Bozdoğan köyü).


B. FİİLLER
Ban-: Bağlamak (Krş. DS II/ Yemeği kıyısından azıcık yemek, tatmak, parmak batırmak,
parmakla karıştırmak, artıklamak, kedi köpek gibi hayvanlar sulu yiyeceklere dilini batırmak)
 Bu ağaca banardık onun başını da şu ağaca banardık (Ormancık köyü).

Dile-:Bağlamak (Krş. DS IV/ Evlenmek için kızı ailesinden istemek, aramak, kesmek,
dilemek, istemek)
 Yorġanı şȫyle düreriz bu sefer ucunu dileriz (Ormancık köyü).

Gόñulle-: Uğurlamak (Krş. DS VI/ Gönül almak, ağırlamak)
 İkindi sıraları misafirlerini gόñullersin yanı uğūrlarsın (Karalarbahşiş köyü).

Ele-: Eğlemek, güzel vakit geçirmek (Krş. DS V-XII / Sorulan şeye kaçamaklı cevap
vermek, yanıltmak, eylemek, etmek, yaylacıya, yazın yaylada bakması için hayvan başına verilen
para)
 Çocuklarımızı ėlerdik, ekinimiz olurdu (Gercebahşiş köyü).

Elet-: Yollamak, yolcu etmek (Krş. DS V-XII/ İletmek, götürmek, ulaştırmak)
 Sabahleyin beni Adana’ya ėlettiler (Evciler köyü).

Pür-: Toprak atmak (Krş. DS IX/ Kadın başörtüsü)
 Ondan soñra (Tabutun) üstünden toprağı pürürlerdi (Ormancık köyü).

Yan-:Tutmak (Özellikle kınanın) (Krş. DS XI/ Sevdalanmak, candan, içten üzülmek,
derdine ortak olmak, oyunda yanlış yapmak, oyun dışı olmak)
 ḳınayı yaḳtıḳtan sonra bir kese gėydirirlerdi daha iyi yanması için (Ormancık
köyü).

Yatakla-: Kefenlemek,defnetmek (Krş. DS XI/ Yatırmak)
 Onu yatakladıktan soñra onuñ üç ḳur’anını okuttum (Gercebahşiş köyü).


C. SIFATLAR
Gok: Kül rengi, gri (Krş. DS VI/ İdrar torbası, yeşillik, yeşerti, sebze, mavi, masmavi, gök)
 Davarın siyahı var, āğı var, gόğu var (Akine köyü).

Gok: Olgunlaşmamış, ham (Meyve, sebze) (Krş. DS VI/ İdrar torbası, yeşillik, yeşerti,
sebze, mavi, masmavi, gök)
 Portakal o zaman yeñmez ġoḵ olur (Güneybahşiş köyü).

SONUÇ
Anamur ilçesi yukarıda da belirtildiği gibi oldukça korunmuş bir yöredir. Bu çalışma, ilçe
merkezi dâhil olmak üzere 13 köyden tarafımızca derlenen kayıtlardaki verilerden oluşmaktadır.
Çalışmalardan elde edilen bu verilerin, var olan kelime hazinesinin ancak bir bölümünü kapsadığını
göstermektedir. Gidilecek diğer köy ve beldelerde bu hazine çoğalacaktır. Çalışma, Derleme
Sözlüğü’nde bulunan ya da bulunduğu hâlde bazı anlamları verilmeyen toplam 99 kelime ve 11
deyimden oluşmaktadır. Derleme Sözlüğü’nde bulunmayan 40 isim, 16 fiil, 4 sıfat, 3 zarf, 6
ikileme ve 2 ünlem, 11 deyim ile birlikte Derleme Sözlüğü’nde olduğu hâlde farklı anlamları tespit
edilen kelimeler; 18 isim, 8 fiil, 2 sıfat tespit edilmiştir. Çalışma sonucu elde edilen kelimeler,
Derleme Sözlüğü’nü zenginleştirmekle birlikte dilimizin ifade gücünü de göstermektedir.



KAYNAKLAR
 AKAR Ali, Muğla Ağızları, Muğla Üniversitesi Yayınları: 50, Muğla, 2004.
 Büyük Türkçe Sözlük (http://tdkterim.gov.tr/bts/)
 ERCİLASUN B. Ahmet, Kars İli Ağızları, Ankara, 1983.
 ERDEM Mehmet Dursun, BÖLÜK Ramazan, Antalya ve Yöresi Ağızları (Girişİnceleme-
Metinler), Turkish Studies Yayınları, Ankara 2011.
 ERTEN Münir, Diyarbakır Ağzı, TDK Yayınları, Ankara, 2011.
 GÜLENSOY Tuncer, Kütahya ve Yöresi Ağızları, TDK Yayınları, Ankara, 1988.
 GÜLSEVİN Gürer, Uşak İli Ağızları, TDK Yayınları, Ankara, 2002.
 KARAHAN Leyla, Anadolu Ağızlarının Sınıflandırılması, TDK Yayınları,
Ankara,1996.
 __________, Anadolu Ağızlarının Sınıflandırılması, TDK Yayınları, Ankara, 1996.
 KORKMAZ Zeynep, Güneybatı Anadolu Ağızları, TDK Yayınları, Ankara,1994.
 __________, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, TDK Yayınları, Ankara, 1994.
 ÖZTÜRK Erol, Silifke ve Mut’taki Sarıkeçili ve Bahşiş Yörükleri Ağzı, TDK Yayınları,
Ankara, 2009.
 SARAÇOĞLU Erdoğan, Kıbrıs Ağzı, Kıbrıs Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1979.
 SÜMER Faruk, Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1999.
 Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü (http://tdkterim.gov.tr/ttas/).
 YALMAN Ali Rıza, Cenupta Türkmen Oymakları, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1977.
 YILDIRIM Faruk, Adana ve Osmaniye İlleri Ağızları I-II, TDK Yayınları, Ankara,
2006.
--------------------
Alıntının kaynağı: http://www.diyalektolog.com/Makaleler/491064174_33-45.pdf

[Edited at 2013-12-25 00:01 GMT]
Collapse


 
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
"Dile Yansıyan Sapkınlık" Dec 26, 2013

--Alıntıdır--

Gökbey ULUÇ tarafından 3 Nisan 2011 gününde yazıldı.

- Kızım dur! Ben véreyim benim ki bozuk zaten…
- Amaan ne olacak sanki! Nasılsa benimki de bozulacak, ben véreyim!

Türkçe lastik gibidir, nereye çekersen oraya gider diye bir sözlem ortaya atmışlar da, arkasını getirmişler; kendi sapıklıklarını örtbas étmeye çalışıyorlar.

İlkokul öğrenciliğimi anımsıyorum; dilimiziñ töz
... See more
--Alıntıdır--

Gökbey ULUÇ tarafından 3 Nisan 2011 gününde yazıldı.

- Kızım dur! Ben véreyim benim ki bozuk zaten…
- Amaan ne olacak sanki! Nasılsa benimki de bozulacak, ben véreyim!

Türkçe lastik gibidir, nereye çekersen oraya gider diye bir sözlem ortaya atmışlar da, arkasını getirmişler; kendi sapıklıklarını örtbas étmeye çalışıyorlar.

İlkokul öğrenciliğimi anımsıyorum; dilimiziñ töz sözcükleri olan almak, vérmek, koymak ib. sözcükleri sıradan bir biçimde kullanıyorduk. Oysa günümüzde bu sözcükleri kullanmaktan çekinmeye başladım. Ben de ona vérdim diyorum, karşımdaki düzeysiziñ yüzünde gülümseme oluyor. Ne! Ne oldu? Soñradan añlıyorum, karşımdakiniñ lastiği çektiğini.

Suyuñ yoğunlaştırılıp, öd katılmış doğal boya ile üzerine çizim yapıldığı bir uzumuz var; ebru, öbür adı dalgır. Géçenlerde, birazdan ebru yapmaya gidiyorum, isteyen gelsin dédim de, birden kahkaha koptu. Ne oluyor ya! désem de karşılık alamadım gülüşmeler arasından. Soñradan çaktım olayı, çekmiş bizimkiler lastiği.

Yok arkadaş! Sorun dilde déğil, sözcüklerde de aranamaz. Sorun; bastırılmış duygularıñ dile yansımasındadır. Belaltı konuşmayı, belaltı fıkraları añlatmayı séviyoruz. İçimizde kalan düşleri, fantezileri dile yansıtarak doyum sağlıyor, gereksinimi gideriyoruz.

İnançsal yönden sürekli baskı görenlerde buna daha çok denk gelinmektedir. Okul bitirmiş, diploma almış olması da bunuñ önüne géçemiyor, öyle ki édinilen deneyimlerden daha çok sözcüksel kurgular yapabiliyor, karşısındaki yéñiyétmelere bu yönde yol gösterilebiliyor.

Doğanıñ eñ töz kurallarından biri olan karşı cinsle ilişkiyi kestikten soñra tüm yapılasılar dile yansıyor. Dile gelen sözcükler öyle kendi başlarına göre gelmiyor, yapılan şakalar öyle anlık düşünceler de déğil. Bilinçaltında biriktirdiklerindir yaptığıñ şakalar. Öylesine şaka déyip géçemezsiñ!

Sözü getirmek istediğim yér şurası; esnek olan Türkçe déğil, onu konuşan kişileriñ düşünceleridir.

Dilimiziñ bir de sövüş konusunda incelenmesi gerekir ki, bu konuda uzun uzadıya yazılar yazılabilir. Ben konu açılmışken teğet géçmek istiyorum:

Kişi, kendine olmayana ilgi duyar, sıradışı olana azı eksiğini kapatana. Bu yüzden belaltı dizileri, izlenceleri ilgi ile izliyoruz. Aşk-ı Memnu (Yasak Sévi) dizisinde örñeğin, yeğen yenge ilişkisi ilgi izlendi. Bu toplum yapısınıñ bozulduğunu göstermez. Böylesi bir olay sıradışı geldiği için olaylar ilgiyle izleniyordu. Bildik bir olay olsaydı kimin ilgisini çekerdi?

Sövüyoruz, doğru. Öyle ki, yéryüzü dillerinden hiçbirinde sövüş yazını (küfür edebiyatı) Türkçe’deki gibi çağ atlamış, doruğa çıkmamıştır. Bu bir bakıma iyi sayılır. Sövüyorsak, bizde olmadığındandır. Kuşkusuz var ancak géñelden söz édiyorum. İstisnalar kaideyi bozmaz. Gérçi, kaideyi bozan istisnalardır ya neyse.

Sövgü, sövüş ne üzerine olur? Karşıdakiniñ değerleri üzerine. Birbirine yağı olan iki ulusuñ birbirine sövgüsü neyle olacak? Eñ değer vérdikleri nesneye yönelik kuşkusuz; bayrak. Biri öbürünüñ bayrağını yakarsa ona büyük sövgü göndermiş olur. Bunuñ gibi bakarsak; ana bacıya sövmek bir bakıma bizde ana bacı (namus) değeriniñ ne denli yüksek olduğunu gösterir.

Ana bacı sövüşlerine Ruslarda denk gelemezsiniz. Onlarda çok da önemli déğildir. Ancak karşıdakine küçük y.raklı dérseniz, bunu sövgü olarak algılayabilir, sizinle arayı açar, belki dövüşür de, karşınızdakine bağlı bu.

Bunuñla övünelim mi yérinelim mi bilemedim! Gereksinim olmadan üretim olmaz; sorun olmadan çözüm aranmaz. Öyle ise sövgüye gereksinim duymuş ulusum, hem de öyle böyle déğil!

----------
Kaynak: http://turkcesivarken.com/dile-yansiyan-sapkinlik/
Collapse


 
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
"Tañrı adı üzerine" Dec 26, 2013

--Alıntıdır--


Alp BEYLİKLİ tarafından 29 Mayıs 2013 gününde yazıldı.


06 Şubat 2008′de yazmış olduğum bir yazıyı güncelleyerek aktarmak isterim.

Kimileri, Tañrı adınıñ kullanılmasına karşı olduklarını söylerler. Tañrı demenin günah olduğunu savunurlar. Tañrı adının kullanılmaması gerektiğini düşünenlerin kendilerince öñe sürdükleri gerekçeleri birkaç maddede toparlanabilir;

... See more
--Alıntıdır--


Alp BEYLİKLİ tarafından 29 Mayıs 2013 gününde yazıldı.


06 Şubat 2008′de yazmış olduğum bir yazıyı güncelleyerek aktarmak isterim.

Kimileri, Tañrı adınıñ kullanılmasına karşı olduklarını söylerler. Tañrı demenin günah olduğunu savunurlar. Tañrı adının kullanılmaması gerektiğini düşünenlerin kendilerince öñe sürdükleri gerekçeleri birkaç maddede toparlanabilir;

1) Tañrı adı Türkleriñ eski dini olan Teñricilik inancından gelen bir addır, bu nedenle kullanılması uygun olmaz.

2) Tañrı adı, 99 Güzel Ad (Esmâ’ûl Hûsnâ) içinde olmadığından kullanılması uygun olmaz.

3) Tañrı adı “İlâh” karşılığıdır, çünkü dişil biçimi Tanrıça “İlâhe” sözcüğü vardır.

Bu iddialara yanıt verelim;

1) Tañrı adınıñ eskin (arkaik) biçimi Teñri‘dir, bu ad bugün tüm Türk Dillerinde söyleyiş farklılıklarıyla bulunmaktadır; Azerice Tanrı, Türkmence Tañrı, Gagauzca Tanrı, Kırgızca Teñgir, Hakasça Teñir, Tıvaca Deer, Sahaca (Yakutça) Tangara …

Tañrı adınıñ Teñricilik inancından geldiği için kullanılması câiz değil ise, Zerdüştçülük inancından gelen Farsça sözcükleri kullanmak nasıl câiz olmaktadır? Bu bakış açısıyla değerlendirirsek; Hüdâ, Abdest, Namaz, Oruç, Peygamber gibi sözcükler de kullanılmamalıdır.

2) Tañrı adı Türkçe olduğu için Güzel Adlar arasında olmaması olağandır, Farsça kökenli Hüdâ ve Yezdan adlarının da Güzel Adlar arasında olmamaları gibi. Öte yandan Mevlâ ve Rab sözcükleri Arapça olmalarına karşın Güzel Adlar arasında değildirler.

3) Tañrı adı, bütün eski yazıtlarda, her zaman tekil olarak kullanılmıştır, hiçbir yerde “Teñriler” gibi çoğul bir kullanım yoktur. Oysa Hudâ adınıñ Eski Farsça kaynaklarda Hudâyân “Hüdâlar” biçiminde çoğul kullanıldığı olmuştur.

Tanrıça sözcüğüne gelince, bu sözcük tam añlamıyla “uydurma” bir sözcüktür. Uyduruluş tarihi 1955′tir. Bu tarihe dek hiçbir Türkçe yazılı kayıtta geçmez. Zaten Türkçede eril-dişil ayrımı söz konusu olmadığından, “dişi ilah, ilâhe” gibi bir sözcüğüñ Türkçede olması mümkün de değildir. Dahası, bu uydurma sözcük, Slav Dillerindeki dişil adlar türeten /+çe/ ekiyle uydurulmuştur; kolhoznik (erkek kolhozcu), kolhozniçe (kadın kolhozcu) örneğindeki gibi. Bu ekin kullanıldığı tanıdık birkaç sözcük; patroniçe, kraliçe, çariçe… Türkçe Tañrı adına, hañgi akla hizmet edilerek bu ek getirildi ve *Tanrıçe > Tanrıça sözcüğü uyduruldu bilemiyoruz.

Daha öñce de belirttiğimiz gibi, Türkçeniñ yazılı tarihinde Tañrı adı çoğul kullanılmamıştır. Türkçebilmezleriñ “Tanrılar” şeklinde çoğul kullanımları Türkçeyi ve biz Türkçecileri bağlamaz. Türkçeniñ kurallarına, yapısına, yazılı geçmişine aykırı davranan üç beş kişi, Tañrı adınıñ añlamını değiştiremez. Birileriniñ yaygınlaştırdığı bu hatâyı olağan kabûl edemeyiz. Örneğin Azerbaycan Türkçesinde “Çok Allahlı Dinler” tâbiri de yaygınca kullanılır. Bu yaygınlaşmış hatâdan dolayı “Çok Allah” tanımı kabûl edilebilinir mi? İslâm inancına göre de Allah “tek“tir, tıpkı Teñricilikteki Tañrı añlayışı gibi. “Çok Allah” ya da “Allahlar” denemeyeceği gibi, “Tanrılar” da denemez.

Birileri Tanrıça gibi bir sözcüğü uydurdu ve yaygınlaştırdı diye bu sözcüğü de geçerli kabûl edemeyiz. Tanrıça sözcüğü ne ise *Hüdâça da *Allahça da odur. Ölçütümüz 1500 yıllık Türk yazılı belgeleridir ve onlarda ne Teñriler/Tañrılar ne de Tanrıça geçmez.

Peki “Eski Yunan Tanrıları/Tarıçaları” yerine, “Çok Tanrılı Dinler” yerine ne diyeceğiz? Bir dilde, diğer dillerdeki tüm sözcükleriñ tam karşılıkları bulunmalıdır diye bir kural yoktur. Örneğin Türkçedeki göñül sözcüğünüñ diğer dillerde tek sözcük ile tam karşılığı yoktur. Bu, o dilleriñ bir eksiği değildir.

Her dil, biñlerce yıllık oluşma sürecinde, içinde bulunduğu koşullar ile biçim almıştır. Söz gelimi Arapçada kar sözcüğünüñ bir karşılığı yoktur, ona da buz derler. Beñzer şekilde Eskimo-Aleut Dillerinde de kum, çöl gibi sözcükler yoktur.

Bu örneklerde olduğu gibi, Türkçede de her sözcüğüñ karşılığınıñ bulunmadığı durumlar vardır. Bu nedenle Arapça kökenli Türkçe sözcükler olan ilah ve ilâhe sözcüklerini kullanmak durumundayız. “Eski Yunan İlahları/İlâheleri“, “Çok İlahlı Dinler” demeliyiz.

-----------
Kaynak: http://turkcesivarken.com/tanri-adi-uzerine/
Collapse


 
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
"Borgudan Trompete Boru" Dec 26, 2013

--Alıntıdır--


Süreyya ÜLKER tarafından 28 Temmuz 2010 gününde yazıldı.


Türkçe sözlükte boru sözü “1) Bir yerden başka bir yere sıvı, gaz gibi akışkanları iletmeye yarayan çeşitli uzunluk ve çapta olabilen boş silindir. 2) Perdesiz, pes ses veren, basit üflemeli çalgı” biçiminde tanımlanmıştır (13).

Boru sözü eski Türkçede borga (24), borgu (24), borguy (6) biçimlerinde, sözcüğün bugünkü
... See more
--Alıntıdır--


Süreyya ÜLKER tarafından 28 Temmuz 2010 gününde yazıldı.


Türkçe sözlükte boru sözü “1) Bir yerden başka bir yere sıvı, gaz gibi akışkanları iletmeye yarayan çeşitli uzunluk ve çapta olabilen boş silindir. 2) Perdesiz, pes ses veren, basit üflemeli çalgı” biçiminde tanımlanmıştır (13).

Boru sözü eski Türkçede borga (24), borgu (24), borguy (6) biçimlerinde, sözcüğün bugünkü ikinci anlamını karşılamak üzere geçmektedir. Bir de Divan’ın III. dürümünün 220. sayfasında Atalay’ca borı biçiminde okunup “ok ucuna geçirilen temren oyuğu halkası; hokka ve taş gibi şeylerin yarılmaması için ağızlarına geçirilen halka” anlamına gelen bir söz daha vardır. İlk bakışta sözcüğün bugünkü birinci anlamının buradan kaynaklandığı izlenimi uyanmaktadır. Nitekim bu Ögel’in de gözüne çarpmış, “11.yüzyılda Kaşgarlı Mahmud, hem borı ve hem de borguy deyimlerinden söz açıyordu. Bundan dolayı bu iki sözü birbirine karıştırmamak gereklidir” demiştir (18); ancak bu sözün Clauson’ca, yanına soru imi konarak, büri biçiminde okunması (5) bu görüşün doğruluğuna gölge düşürmektedir.

Eren ile Tietze boru sözünün mırındışı (müzikdışı) anlamının mırınsal anlamından bozma olduğunu düşünmüş, Divan’da temren bileziği anlamında geçen borı ya da büri sözlerine değinmemişlerdir (8, 27).

Tietze, boru sözünü Türkçe dışında bir köke bağlamamaktadır (27). Doerfer, burguy sözünü Farsçaya giren Türkçe bir alıntı olarak değerlendirmektedir (7). Clauson ile Eren ise sözcüğün Türkçede bırgı, pırgı, burgu gibi biribirinden değişik biçimlerinin bulunması dolayısıyla alıntı olabileceğini belirtmektedirler (5, 8). Eyuboğlu, sözcüğün mırındışı anlamının yol anlamına gelen Rumca poros sözünden bozma olduğu kanısındadır (10). Çalgıbilimci Gazimihal boru sözüyle bur- eylem kökü arasındaki bağıntının açık olduğunu belirtmektedir (11).

Bir çalgı adı olarak borunun en bilinen Osmanlıca karşılığı nefir sözüdür. Osmanlıcaya Farsçadan geçen (13, 20) bu sözün kimi kaynaklarda buk-ül nefir biçiminde geçmesi (5), birey, er anlamına gelen Arapça nefer’den bozma olabileceğini düşündürmektedir. Nitekim Osmanlıcaya da girmiş, bireyler topluluğu, kalabalık anlamlarına gelen ikinci bir nefir sözcüğü vardır ki, Arapçadır (20). Ögel’e göre buk-ül nefir (O buk-al nafir diyor) savaş borusu anlamına gelmektedir (18). TDK’nin Türkçe sözlüğünde, belki de bu nedenle, nefirin kökeni Farsça değil, Arapça olarak gösterilmiştir (1).

Nefirin Osmanlıca eşanlamlıları dilimize yine Farsçadan giren nay-ı türkî (20) ile Arapçadan giren buktur (20, 27). Bu çalgının Farsçada türk düdüğü anlamına gelen bir sözle anılması, bu çalgıyı Ortadoğu’ya Türklerin getirdiğini düşündürmektedir.

Osmanlıcaya Arapçadan giren buk sözünün kökeniyse Latince bucinaya dayanmaktadır. Yine boru anlamına gelen Latince bucina sözüyse sığır anlamına gelen bos sözünün türevidir. Eski çağlarda borunun sığır boynuzundan yapılmasından ya da sesinin sığır sesini andırmasından kaynaklanan bir adlandırma olsa gerektir. Arapça buk sözü Türkçede buğ biçiminde yumuşamıştır (18).

Latince bucina Arapçanın yanı sıra İtalyanca búccina üzerinden de dilimize bukçina (11), bukina (27) biçimlerinde girmiştir. Arapçada boruya buk’un yanı sıra buka da denmektedir (20). Kaşgarlı Mahmut ise Türkçe borguy’u Arapça şebbûr’un karşılığı olarak göstermiştir (5).

Eski çağlarda boruların daha çok boynuzdan yapılması kimi dillerde boynuz anlamına gelen sözlerle anılmasına yol açmıştır. Almanca ile İngilizce horn, Çerkezce bjemıy (22), İtalyanca corno sözleri buna örnektir. Horn ile corno sözleri Latincede boynuz anlamına gelen cornudan bozmadır. Çerkezce bjemıy sözüyse o dilde boynuz anlamına gelen bje sözünün türevidir (22).

Borunun Almancada daha yaygın olarak kullanılan bir karşılığı Trompetedir. Bu, eski Almanca ile Vikingçede bu anlamda geçen trumba, trumpa sözlerinin türevidir (3, 31). Bu söz İngilizcede trumpet (31), Fransızcada trompette (21), İtalyancada tromba (11) biçimlerinde kullanılmaktadır.

Latincede boruya buc(c)ina’nın yanı sıra clario (31) ile tuba (4) da denmektedir. Tuba sözü, boru sözünün mırındışı anlamının karşılığı olan tubusun türevidir. Clario sözüyse İtalyancaya clarino (31), İngilizceye clarion (31) biçiminde geçmiştir.

Bir çalgı adı olarak borunun Yunancası salpinxtir. Gerek Yunanca salpinx, gerek Latince tuba sözleri dilgibilim (anatomi) diline boru biçimindeki kimi örgenlerin adı olarak girmişlerdir. Bunlar, Türkçe karşılıkları kulak borusu ile yumurta arkı olan tuba auditiva [Eustachii] ile tuba uterina [Fallopii]dir (30). Eşanlamlıları salpinx auditiva ile salpinx uterinadır. Tuba uterina’nın Türkçesi olan yumurta arkı, adı geçen borunun başka bir adı olan oviduktun çevirisidir. Tuba auditiva yaygın olarak östaki borusu olarak da bilinir. Tuba uterina’nın eksiksiz çevirisi dölyatağı borusu olup, yumurta arkının eşanlamlısı olan bir Türkçe dilgibilim terimidir. Salpinx sözü tek başına kullanıldığında yumurta arkını tanımlar.

Borunun eski Türkçe biçimleri olan borga ile borgu sözleri dirgerlik diline İşçil-Elöve’ce salpinx anlamında sokulmuştur (12). Bunlardan borga sözü bizce yumurta arkı anlamındaki salpinx’in karşılığı olarak benimsenmiş, yumurta arkı yangısını tanımlayan salpingitise borgaca denmiştir (30). Tuba ile salpinx’in dilgibilim (anatomi) dilindeki anlamlarının Osmanlıcası nefirdir (14, 20, 29, 33).

Yine boru anlamına gelen Latince buccina sözü musculus buccinator adı verilen bir kasın adında geçmektedir. Ağza üfleme devinimi yaptıran bu kasın dilimizdeki karşılığı üfürten kastır(30, 34). Buc(c)ina sözü de sözlüğümüzde buccinator niteminin kökü olan dirgerlikdışı bir terim olarak yer almış, karşılığı boru olarak verilmiş, borga, borgu sözleri de bunun eşanlamlıları olarak sunulmuştur. Üfürten, üfürtücü anlamına gelen buccinator niteminin dirgerlikdışı anlamı da borucu olarak sunulmuştur (30).

Batıdan gelen maden borular Osmanlı döneminde tuğ (mehter) takımına girmiş, geleneksel boruların yanında kullanılmaya başlamıştır (18). Bununla, geleneksel boruların madenden yapılmadıklarını söylemek istemiyoruz. Madenden yapılmış borular doğuda da eskiden beri kullanılmıştır. Dede Korkut kitabında bunlardan “burması altun tuç borılar” biçiminde söz edilmektedir (18). Selçukluların sarı bakırdan (pirinç) yapılmış borular kullandıklarını, bunlara boru-i pirang dendiğini de biliyoruz (18). Dahası Altaylardaki Teleüt Türklerinin bile yees komurgay adı verilen bakır kavallarının bulunması madenden yapılmış üflemeli çalgıların Türk geleneğinde bulunduğunu göstermektedir (18).

Evliya Çelebi batıdan gelen, madenden yapılmış boruları turumpata borusu olarak adlandırarak “Alaman’da, Pırak kalesinde peyda olup, alaylarında çalarlar” demiştir (9, 18). Bu anlatımdan, bu borunun Bohem Hanlığı’nın başkenti olan Prag’da, bir ordu bandosunun çalgısı olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır (18). Bu boru başka kaynaklarda durumpata borusu (18), tulumpata (25) biçimlerinde de geçmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Almanca kökenli trompet sözü İngilizce, Fransızca, İtalyanca gibi çeşitli batı dillerinde çeşitli biçimlerde yazılıp okunarak boru sözünün çalgıbilimsel anlamını genel olarak karşılamaktadır.

Tanzimat döneminde yukarıda tanımladığımız yalınç batı borusuna boru denmiş, trompet sözü biçimle anlam kaymasına uğrayarak trampet biçiminde, boru eşliğinde çalınan kucak davulunun adı olmuş, trompetin dilimize uyarlanmış eski söylenişleri unutulmuştur (11). Nizam-ı Cedit ordusunun trompetçilerine borazan denmiştir (11). Bu söz Türkçe boru sözünün sonuna Farsça –zen eki getirilerek oluşturulmuştur. Zamanla borazan sözü de anlam kaymasına uğrayarak çağcıl yalınç boru anlamında boru sözünün eşanlamlısı olarak kullanılmaya başlamıştır. Dolayısıyla bir çalgıbilim terimi olarak boru sözü geniş anlamda kapaçsız (perdesiz) üflemeli çalgıların genel adını, dar anlamdaysa bu tür çalgıların yalınç bir örneği olan, batı kaynaklı bir bakır üflemeli çalgı olan borazanı tanımlamaktadır.

Borular düz ya da burmalı olabilmektedir. Düz borulara fanfar denmektedir. Bu söz Fransızca fanfaredan bozmadır. Bu Fransızca söz boru ezgisi anlamına gelen yansıma bir sözdür (31). Bir çalgı adı olarak doğal Türkçe karşılığı düz borudur.

Başlıca boru çeşitleri corno di caccia, işaret borusu ile kerrenaydır. Corno di caccia avcıların kullandıkları bir boru çeşididir. Corno di caccia İtalyancada av borusu anlamına gelmektedir (31). Bu boruya Almancada yine av borusu anlamına gelen Jagthornun yanı sıra orman borusu anlamına gelmek üzere Waldhorn da denmektedir (23). İngilizcedeyse doğal boru anlamına gelmek üzere natural horn denmektedir (31).

İşaret borusu işaret amaçlı sesler çıkarmaya yarayan yalınç bir boru çeşidi olup adının im borusu biçiminde özleştirilmesi gerekir.

Kerrenay kalın sesli uzun borulara verilen addır. Tuğ (Mehter) takımlarında kullanılan bu borunun kaynağının Tibet olduğu sanılmaktadır (18). Kerrenay sözü Farsça olup, bu çalgı İstanbul’a İran’dan gelmiştir (18). Kırgızcaya kereney biçiminde Türkçeleşerek girmiştir (18, 19). Radloff özgün Farsça biçiminin gurrenay olduğu kanısındadır (18). Kimi Farsça sözlüklerdeyse adı kurenay biçiminde geçmektedir. Görüldüğü üzere sözcüğün Farsça doğru biçimi konusunda görüş birliği yoktur (18). Doğal Türkçe karşlığı uzun borudur.

Yalınç bir çalgı olan boru sarı bakırdan (pirinç) yapılmış birçok kapaçlı (perdeli) ya da tokaçlı (pistonlu) üflemeli çalgının anasıdır. Bu çalgılar, sarı bakırdan yapılmış borularla birlikte bir öbek oluştururlar. Bunlara Almancada teneke üflemeli çalgı anlamına gelmek üzere Blechblasinstrument (23), Fransızcada bakır anlamına gelmek üzere cuivre (11, 21), İngilizcede sarı bakır (pirinç) üflemeli çalgı anlamına gelmek üzere brass wind instrument (31) denir. Ülkemizde bunlar yaygın olarak bakır üflemeli çalgı adıyla anılmaktadır. Gazimihal ise bunları teneke saz olarak adlandırmayı yeğlemektedir (11, 23). Farsça saz yerine Türkçe çalgıyı, teneke yerine de bakırı yeğliyoruz.

Teneke yerine bakırı yeğlememizin nedenlerinden biri teneke sözünün dilimizde yaptığı olumsuz çağrışım, ikincisiyse kökeni konusundaki kuşkumuz. Kökleşik sözlüklerimizin Türkçe dışında bir kökene bağlamadığı teneke sözü (1, 13, 20) Räsänen’e göre Farsça tunaktan (19), Eyuboğlu’na göre Rumca tenekostan (10) bozmadır. İngilizcede kalay anlamına gelen tin sözüyle de ilginç bir ses, anlam yakınlığı vardır; çünkü teneke kalaylı sac demektir. Kökleşik sözlüklerimizin yine Türkçe dışında bir kökene bağlamadığı bakır sözüyse Räsänen’e göre Farsçadan bozmadır (19). Tietze, Räsänen’i kaynak göstererek İran kökenli olduğunu belirtmiştir (27). Eyuboğlu Türkçe bak- köküne bağlayamadığını, dolayısıyla kökenini bilemediğini belirtmiştir (10). Bakraç sözünü ele alan Eren, adı geçen sözün yapısında bulunan bakır sözünün kökenine değinmemiştir (8). Clauson Türkçe dışında bir kökene bağlamamıştır (5). Räsänen’in görüşünü sakıntıyla karşılıyor, bakır sözünün, dilimizdeki yeri doldurulamayacak bir varlığımız olduğunu düşünüyoruz.

Yukarıda düz boru anlamına geldiğini belirttiğmiz fanfar sözü bakır üflemeli çalgılardan oluşan takım anlamına da gelmektedir. Bu anlamda fanfar mızıkası da denmektedir (11). Bu kavramın Almancası teneke mırını (müziği) takımı anlamına gelmek üzere Blechmusik-kapelle (23), Fransızcası fanfare, İngilizcesi sarı bakır (pirinç) çalgı takımı anlamına gelmek üzere brass band, İtalyancası fanfaradır (11). Bu kavramın kısaca sarıçalgı biçiminde özleştirilip bakır üflemeli çalgı takımı, bakır üflemeliler takımı terimlerinin de eşanlamlı seçenekler olarak sunulabileceği kanısındayız. Çalgı sözünün mırın (müzik) takımı (28), mırın topluluğu (1), çalgı takımı (28) anlamlarına da geldiği kökleşik sözlüklerimizde belirtilmiştir.

Boru dışında kalan bakır üflemeli çalgıların başlıcaları büğlü, Flügelhorn, fransız kornosu, kornet, ofikleid, sakshorn, saksofon, saksotromba, trombon, trompet, tubadır.

Büğlü sözü Fransızca bugleden bozmadır (1). Fransızca bugle de Latincede küçük sığır anlamına gelen buculustan bozmadır. Onun da kökü sığır anlamına gelen bos sözüdür. Dolayısıyla bu söz boru anlamına gelen Latince bucina sözüyle kökteştir. Fransızca bugle sözü özleyin borunun en yalınç örneği olan işaret borusu anlamına gelir (31). Sonradan, kapaçlı (perdeli) ya da tokaçlı (pistonlu) bakır üflemeli çalgıların küçük bir örneğinin adı olmuştur (1, 13, 31). Geniş anlamdaysa Flügelhorn’dan tuba’ya dek değişen bütün kapaçlı ya da tokaçlı bakır üflemeli çalgıların genel adıdır. Gazimihal, eski bandocuların bu sözü bükülü biçiminde Türkçeleştirdiklerini belirtmektedir (11).

Flügelhorn, kanat borusu anlamına gelen Almanca bir çalgı adıdır. Adını, sürek avında kanatlardan saldırı yapacak avcılara komut vermek amacıyla kullanılmış olmasından dolayı almıştır (31). İç çapı kornetinkinden küçük olan, kapaçlı (perdeli) bir bakır üflemeli çalgıdır (31).

Fransız kornosu av borusundan türetilmiş, burmaları teker biçiminde olan, kapaçlı (perdeli) bir bakır üflemeli çalgıdır (31). Geniş anlamda boruyu tanımlayan, İtalyancadan bozma korno sözü dar anlamda bu çalgının adının eşanlamlısıdır (31). Bu çalgının adının tekerboru biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız.

Kornet, trompete benzeyen, ancak daha boğuk bir ses çıkaran, kapaçlı (perdeli) bir bakır üflemeli çalgıdır (31). Adı, İtalyancada boru anlamına gelen corno sözünün sonuna –et küçültme soneki getirilerek oluşturulmuştur. Eski Türkçede boru anlamına gelen borga sözünün sonuna –t soneki getirilerek, adının borgat biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız. Yineldoğuş (Rönesans) döneminde bu söz ağaçtan yapılmış bir borunun adıydı (31). Bu boru kilise söylenklerine (koro) eşlik ederdi. Borgat sözü, terimin bu anlamını da karşılayabilir.

Ofikleid açgıçlı bükülüler (anahtarlı büğlüler) sınıfından bir bakır üflemeli çalgıdır (31). Adı, Fransızca ophicléideden bozmadır (31). Bu da Yunancada yılan anlamına gelen ophis ile açgıç (anahtar) anlamına gelen kleis sözcüklerinden oluşur. Yılan gibi burmalı oluşundan dolayı böyle adlandırılmıştır. İngilizcede ophicleide (31), İtalyancada officleide ya da ofleide (11), İspanyolcada ofigle ya da ofiglo (11) adıyla anılır. Almancada Ophikleidin yanı sıra yılan borusu anlamına gelmek üzere Schlangenhorn (11, 23) adıyla da anılır. Yılan borusu sözünün uygun bir Türkçe karşılık olduğu kanısındayız. Bu arada ağaç üflemeli çalgıların titrem (perde) deliklerini açıp kapatan, bakır üflemelilerinse kapaçlarını (perde) ya da tokaçlarını (piston) indirip kaldıran küçük kaldıraçlara açgıç (anahtar) ya da parmak açgıcı (finger key) dendiğini, üzerinde 6 açgıcı bulunan bükülülere açgıçlı bükülü (key bugle) dendiğini, yılan borusunun yanı sıra yukarıda söz ettiğimiz tekerboruyla aşağıda ele alacağımız trompetin birer açgıçlı bükülü olduklarını belirtmekte yarar görüyoruz (31).

Sakshorn Belçikalı çalgıbilimci Antoine Joseph (Adolphe) Sax’ça geliştirilen bir bakır üflemeli çalgı çoluğudur (familya) (31). İngilizce özgün adı saxhorn olup Sax borusu anlamına gelir. Eski Türkçede boru anlamına gelen borgu sözünden yararlanılarak adının burmaborgu biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız. Sax’ın öz adı Antoine Joseph olmakla birlikte Adolphe adıyla tanınmıştır (31).

Sax’ın geliştirdiği başka bir ünlü çalgı saksofondur. Bir bakır üflemeli çalgı olmakla birlikte ağzına klarnet gibi sipsi takılır. Açgıçlarla (Anahtar) donanmıştır. Bir orkestra çalgısıdır (31).

Saksofon sözü dilimize Fransızcadan geçmiştir (13). Fransızca özgün biçimi saxophonedur (1). İngilizceye de Fransızcadan geçmiştir (31). Almancası Saxophondur. Sözcüğün Türkçe yazımı TDK ile Dil Derneği arasında anlaşmazlık konusudur. Dil Derneği saksofon biçiminde yazarken (13), TDK saksafon yazımını yeğlemektedir (1). Redhouse’da yer almamaktadır (20). Okyanus Türkçe sözlükte de saksofon biçiminde geçmektedir (28). Sax ile Fransızcada ses anlamına gelen phone sözcüklerinden oluşur. Fransızca phone’un kökeni de Yunanca phonosa dayanır. Çalgının boru gibi burmalı olmasına karşılık zurna çoluğundan (familya) çalgıların kimi özelliklerini de taşıdığı göz önüne alınarak adının burmadüdük biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız.

Adolphe Sax’ın geliştirdiği başka bir çalgı saksotrombadır. Burmaborguyla burmadüdük gibi tutunmamıştır. 1845’te burmaborguyla birlikte geliştirilmiş, 1867’de kullanımdan kalkmıştır (17). İtalyancadan bozma olup özgün adı saxotrombadır. Sax ile boru anlamına gelen tromba sözcüklerinden oluşur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi İtalyanca tromba sözü eski Almanca trumbadan bozmadır. Adının burmaborga biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız.

Başka bir bakır üflemeli çalgı trombondur. Adı İtalyanca tromboneden bozmadır (31). Boru anlamına gelen, Almancadan bozma İtalyanca tromba sözünün sonuna –one soneki getirilerek oluşturulmuş bir terimdir. İngilizce ile Fransızcada da trombone diye adlandırılır. Almancadaysa boru anlamına gelen Latince bucina sözünden bozma Posaune sözüyle adlandırılır (31). Eski Türkçede boru anlamına gelen borgu sözünün sonuna –n soneki getirilerek borgun biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız.

Yukarıda boru kavramının hem Osmanlıcası nefir olan geniş anlamının, hem de Osmanlıcası borazan olan dar anlamının batıdan gelen karşılığı olduğunu gördüğümüz trompet sözü ayrıca kapaçlı (perdeli) bir bakır üflemeli çalgının da adıdır (31). Trompet sözü sözlüklerimize bu anlamıyla girmiştir (13). Sözcüğün bu anlamı dilimize Fransızcadan girmiştir. Sözcüğün Almanca, Fransızca, İngilizce biçimlerini yukarıda vermiş olduğumuzdan burada yinelemeyeceğiz; ancak boru anlamındaki trompetin İtalyancası trombayken, bu çalgınınki trombettadır (11). Bu çalgının adının burmaboru biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız. Böylelikle borga, borgu, boru sözlerinin burma sözüne eklenmesiyle 3 ayrı terim elde etmiş olduk. Bu terimin, düz olmayan boruların genel adı olan burmalı boruyla karışmayacağını sanıyoruz.

Yukarıda Latincede boru anlamına geldiğini gördüğümüz tuba sözü İtalyancada en büyük bakır üflemeli çalgının adıdır. Bu söz bu yazımıyla bütün çağdaş batı dilleriyle bizim sözlüklerimize de bu anlamıyla girmiştir. Bu çalgının adının kocaboru biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız.

Kalın sesli kocaboruya bas tuba denmektedir. Doğal karşılığı kalın kocaborudur. Özleyin kaba zurna anlamına gelen Fransızca bombardon sözü kalın kocaboru anlamında da kullanılmaktadır (31). Bu söz İtalyanca bombardoneden bozmadır.

Tatlı sesli bir kocaboru çeşidine euphonium denmektedir (31). Adı tatlıses biçiminde özleştirilebilir.

Kalın kocaborunun daha çok çerisel çalgı takımlarında kullanılan bir çeşidi helikon adını taşır. Fransızca hélicondan bozmadır (31). Sarmal yay anlamına gelen Yunanca helix sözünün sonuna –on soneki getirilerek oluşturulmuş bir terimdir. Sarmalboru biçiminde özleştirilebilir.

Burmaborgu (Sakshorn) çoluğunun kocaborusuna sakstuba denmektedir. İngilizce özgün biçimi saxtubadır (31). Bu çalgıya bas sakshorn da denir. Bunun İngilizce özgünü bass saxhorndur (31). Bu çalgının adları burmakocaboru, kalın burmaborgu biçimlerinde özleştirilebilir.

Yazımıza son vermeden önce kaval, boru ya da zurna çoluğuna girmeyen üflemeli çalgılar olan ağız mızıkası ile melodikaya da kısaca değinmek istiyoruz. Ağız mızıkasına ağız armonikası da denmektedir. Mızıka sözü İtalyanca musicadan bozma olup dilimize Tanzimat döneminde çalgı, çalgı takımı anlamlarında girmiştir (11). Armonika sözü de İtalyanca armonicadan bozma olup çeşitli körüklü çalgıların adlandırılmasında kullanılan bir terimdir. Özleyin ud anlamına gelen eski Türkçe kopuz sözü Karaçay’dan Altay’a dek uzanan çok geniş bir alanda çeşitli Türk topluluklarınca çeşitli körüklü çalgıların adlandırılmasında kullanılmaktadır (18, 26). Bunun ayrıntısına burada girmek istemiyoruz; çünkü bu, dizilemli (klavyeli) çalgıların ele alınacağı başka bir çalışmanın konusudur. Buna dayanarak ağız mızıkasının adının ağız kopuzu biçiminde özleştirilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz. Ağız kopuzunun Almancası Mundharmonikadır. Avusturya’da ağız piyanosu anlamına gelmek üzere Mundklavier de denir (2). Piyanonun Türkçesi sözlüğümüzde usul olarak önerilmiştir (30). Latincede sevecen anlamına gelen pius sözünün türevi olan İtalyanca piano sözü mırında (müzik) bir çalgı adı olmasının yanı sıra bir ezginin alçak sesle çalınmasını buyuran bir komuttur. Türkçe usul sözü, sözcüğün bu anlamının dilimizdeki doğal karşılığıdır. Dolayısıyla ağız kopuzunun eşanlamlısının ağız usulu olabileceği kanısındayız.

Melodika Hohner’ce Melodica adıyla 1950 yılında üretilen dizilemli (klavyeli) bir üflemeli çalgının satınsal (ticarî) adıdır (16). Dolayısıyla başka kuruluşlar bu çalgıyı Melodion (Suzuki), Melodia (Diana), Pianica (Yamaha), Clavietta gibi başka adlar altında üretmektedirler (32).Yine bu yüzden melodika sözü birçok sözlüğe girmemektedir (1, 20, 28, 31). Bu söze yer verdiğini gördüğümüz tek Türkçe sözlük Dil Derneği’nin sözlüğüdür (13). Wikipedia adlı İngilizce e-bilgilikte (e-ansiklopedi) de melodica yazımıyla bir çalgı olarak yer almaktadır (32). Melodica sözü İtalyanca olup Latincede ezgi anlamına gelen melodianın türevidir. Bu sözün de kökeni Yunanca melôidiaya dayanır (31). Üflemeli piyano anlamına gelen İngilizce wind piano terimi bu çalgının satınsal olmayan tek karşılığıdır (15). Bizim de çocukluğumuzda çalmış olduğumuz bu çalgının doğal Türkçe karşılığının üflemeli usul olduğu kanısındayız.

KAYNAKÇA

Ağakay MA. Türkçe sözlük. 10. bası. TDK. Ankara, 2005.
http://cgi.ebay.at/Alte-VERMONA-Weltmeister-Mundharmonika-Harmonika_W0QQ.
Brockhaus FA. Der Sprach Brockhaus. 9. Aufl. Wiesbaden, 1984.
Cassell’s Latin dictionary. Macmillan. USA, 1982.
Clauson G. An etymological dictionary of pre-thirteenth century Turkish. University Pres. Oxford, 1972.
Divanü lûgat-it Türk dizini. TDK. Ankara, 1972.
Doerfer G. Türkische und mongolische Elemente im neupersischen. Wiesbaden, 1963-67.
Eren H. Türk dilinin etimolojik sözlüğü. Ankara, 1999.
Evliya Çelebi seyahatnamesi. 2. kitap. Çev. Danışman Z. Zuhuri Danışman Yayınevi. İstanbul, 1969.
Eyuboğlu İZ. Türk dilinin etimoloji sözlüğü. 2. bası. Sosyal Yayınlar. İstanbul, 1991.
Gazimihal MR. Musıki sözlüğü. MEB. İstanbul, 1961.
İşçil Şİ, Elöve AU. Türkçe hekimlik terimleri üzerine bir deneme. TDK. Bursa, 1944-48.
Kutlu A, Yaşayan S, Ateş K, Dizman İ, Kul E, Özel S, Çotuksöken Y, Küçükceylan N. Türkçe sözlük. 2. bası. Dil Derneği. Ankara, 2005.
Lûgat-ı tıb. Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye. İstanbul, 1900.
http://www.melodicas.com/melodica_is_a_wind_instrument_cr.htm, 16 Nov 2006.
http://www.melodicas.com/melodicas.htm. Welcome to Melodicas.com, 8 Jul 2007.
http://www.8notets.com/f/29_155996.asp.Saxotromba, 26 Feb 2006.
Ögel B. Türk kültür tarihine giriş 8. Kültür Bak. Ankara, 1987.
Räsänen M. Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen. Lexica Societatis Fenno-Ugricae. Helsinki, 1969.
Redhouse. Türkçe/Osmanlıca-İngilizce sözlük. 17. bası. Sev. İstanbul, 1999.
Saraç T. Fransızca-Türkçe büyük sözlük. TDK. Ankara, 1976.
Sıj Erdoğan R. Çerkes müziği ve çalgıları.http://www.grupyorum.net/tavir/goruntu.php?makale_id=723&Formtavir_Sorting=2.
Steuerwald K. Türkçe-Almanca sözlük. ABC. İstanbul, 1983.
Osmanlıcadan Türkçeye söz karşılıkları tarama dergisi. TDTC. İstanbul, 1934.
XIII. yüzyıldan beri Türkiye Türkçesiyle yazılmış kitaplardan toplanan tanıklarıyla tarama sözlüğü. TDK. Ankara, 1967-77.
Tavkul U. Karaçay-Malkar Türkçesi sözlüğü. TDK. Ankara, 2000.
Tietze A. Tarihi ve etimolojik Türkiye Türkçesi lugatı. Birinci cilt A-E. Österreichische Akademie der Wißenschaften. Simurg. İstanbul, 2002.
Tuğlacı P. Okyanus 20. yüzyıl ansiklopedik Türkçe sözlük. Pars. 1971.
Unat EK, İhsanoğlu E, Vural S. Osmanlıca tıp terimleri sözlüğü. TTK. Ankara, 2004.
Ülker tıp terimleri sözlüğü. Açıklamalı 3. bası. İstanbul, 2004.
Webster’s third new international dictionary of the English language unabridged. Könemann. Cologne, 1993.
http://en.wikipedia.org/wiki/Melodica, 6 Jul 2007.
Zeren Z. Lâtince-Türkçe-Osmanlıca anatomi sözlüğü ve Türk anatomi terimleri. 2. bası. İÜTF. İstanbul, 1959.
Zeren Z. (Kısa) sistematik insan anatomisi. İstanbul, 1971.
(Türk Dili Dergisi Ocak-Şubat 2008; 21(124): 32-37)

---------
Alıntının yeri: http://turkcesivarken.com/borgudan-trompete-boru/
Collapse


 
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
Rahmetli anamdan-babamdan duyduğum bazı dilsel şeyler... Jan 2, 2014

Anamdan duyduklarım:

kele: Almanca keller sözcüğünden bozma. Köydeki evimizin alt katı; ahır, odunluk ve samanlık bölümlerinden oluşuyordu... Almanya'ya göçünce orada gördü ki "keller" var. Türkiye'ye döndükten sonra da kömürlük-bodrum onun için hep "kele" olarak kaldı.

Kadın sövgüleri

A.ı yara.lı > Kadınlar arasında okkalı bir küfür, bizim yöreye özgü olabilir...

G.tü s.k.i > Kadınl
... See more
Anamdan duyduklarım:

kele: Almanca keller sözcüğünden bozma. Köydeki evimizin alt katı; ahır, odunluk ve samanlık bölümlerinden oluşuyordu... Almanya'ya göçünce orada gördü ki "keller" var. Türkiye'ye döndükten sonra da kömürlük-bodrum onun için hep "kele" olarak kaldı.

Kadın sövgüleri

A.ı yara.lı > Kadınlar arasında okkalı bir küfür, bizim yöreye özgü olabilir...

G.tü s.k.i > Kadınlar arasında okkalı bir küfür, bizim yöreye özgü olabilir...

...
İlenmeler:

Bana kızınca arada bir ilenirdi

"Geber okuna uğrayasın"
"Şehit gelesin"
"Karayere gidesin"
...
Arapça olan adımın köyümde söyleniş şekilleri:

Ömrümün ilk 7-8 yılı köyümde geçti. Anam olsun, köylü kadınlar-erkekler olsun "Adnan" demeye dilleri dönmezdi. Onun yerine bana; "Atlen, Atlan, Aslan" diye seslenirlerdi...

---

Babamdan da çok şey öğrenmişimdir, ama anamdan daha çok öğrendim "anadilimi".

Babam, -içi ekini;

"Kürtiçi" "Gavuriçi" "Arapiçi" vb. şekillerde de kullanırdı. Yani; Kürtlerin, Arapların, Ecnebilerin yoğun olarak yaşadığı yerler anlamında...

.
.
.


[Edited at 2014-01-02 21:37 GMT]
Collapse


 
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
"Sivas ağzı, Sivas yöresel kelime ve ifadeleri" Jan 18, 2014

--Alıntıdır--


Abrası olmak : Bir sıkıntının üstüne sıkıntı gelmek
Ağartı : Süt, yoğurt gibi yiyecekler
Ağlenmek : Araba için: durmak, eğlenmek
Aleşmek : Bir yerde oturmak, yerleşmek, durmak
Ahıldane : Herkese akıl veren, bilgiçlik satan
Ahraz : Dilsiz
Aktarmak : Sacın üzerinde yufkayı döndermek, pişirmek
Alayı : Hepsi, tümü
Al karısı : Lohusalara geldiğine inanılan efsanevi yaratık
An�
... See more
--Alıntıdır--


Abrası olmak : Bir sıkıntının üstüne sıkıntı gelmek
Ağartı : Süt, yoğurt gibi yiyecekler
Ağlenmek : Araba için: durmak, eğlenmek
Aleşmek : Bir yerde oturmak, yerleşmek, durmak
Ahıldane : Herkese akıl veren, bilgiçlik satan
Ahraz : Dilsiz
Aktarmak : Sacın üzerinde yufkayı döndermek, pişirmek
Alayı : Hepsi, tümü
Al karısı : Lohusalara geldiğine inanılan efsanevi yaratık
Anışdırmak : Anlaşılması için dolaylı yoldan hatırlatmak
Arık : Zayıf
Arlanmak : Utanmak
Atlı : Edepsiz
Avgun : Su taksimatının yapıldığı oyuk taş
Avkalamak : Elleri ile sarsmak
Avuz : Memeli hayvanın doğum sonrası ilk sütü
Ayıtlamak : Ayıklamak
Aynı gelmek : Mektubun cevabı gelmek
Ayrıksı : Uyumsuz
Azınsımak : Az bulmak, yeterli bulmamak

Babalanmak : Zıkkımlanmak anlamında yemek
Bacılık : Ahret kardeşliği
Bad : İnce bulgurla yapılan etli dolma içi
Bağdaş kurmak : Bacaklarını dizden bükerek altına alıp oturmak
Batal : İri, büyük
Bayah, bayahtan : Az önce, demin
Bekitmek : Sağlamlaştırmak, tutturmak
Beslek : Hizmetçi, besleme
Bezirgân pilavı : İçine soğan, yağ, kıyma konularak yapılan bulgur pilavı
Bezmek : Usanmak
Belemek : Çocuğu kundaklamak
Bıldır : Geçen yıl
Bibi : Hala
Bir cimcik : Bir fiske tuz için kullanılır. Çok ufak tefek insana da denir.
Bir goşam : İki avuç dolusu
Bişgel : Çabuk pişen yiyecek veya iyi pişmiş yemek
Bişirim : Pişirim. Pişirmelik kadar olan, bir pişirim gibi
Bun : Bunalma hali, sıkıntı
Burunlamak : Kıymet vermemek
Büngüldemek : Kaynamak

Cambaz : Hayvan alıp satan kimse
Camuz : Manda
Can leğeni : İçinde ölü yemeği yapılan büyük leğen
Cazı : Suratsız, geçimsiz ve kötülük yapan kadın
Ceht : Bir şeyi yapmaya kararlı olma
Cingan : çingene
Ciyiş : Yakın akraba veya komşu yaşlı kadın
Cıbır : Yoksul, parasız
Culuk : Hindi
Cücük : Civciv

Çalınmak : Bir şeyi etrafta acele ile aramak
Çeç : Savrulan samandan ayrılmış buğday yığını
Çecik : Tülbenti başın etrafına sararak bağlama tarzı
Çemkürmek :Azarlamak, saygısız konuşmak. Küçük köpeğin havlaması
Çemrenmek : Paçaları sıvamak
Çepük : Alkış
Çelpeşük : Çalpak iş, karışık, dolaşık
Çevrüntü : Elekte ortada toplanan ot tohumu, saman ve toprak
Çığırmak : Çağırmak, türkü söylemek
Çığrık : Çıkrık, eskiden yün eğirmek için kullanılan araç.
Çıngı : Kıvılcım
Çıtlatmak : Bir şeyi üstü kapalı anlatmaya çalışmak.
Çimmek : Yıkanmak
Çir : Ekşi kaysı kurusu
Çor : Hastalık, dert
Çöçelenmek : Konuşamamak, bir iş yapamamak
Çöğlenmek : Bir tarafı eğilip devrilmek
Çördük : Küçük yabani armut
Çullu : Varlıklı
Çulsuz : Fakir, berduş

Dadanmak : Alışmak
Dalamuk : İnce yapılı, narin
Darazımak : Elbisenin dikiş yerinden eskiyerek incelmesi ve açılması
Darıkmak : Darda kalmak
Dartılmak : Kibirlenmek. Dartıla dartıla iş görmek: Yavaş ve salınarak iş görmek
Dayak : Destek
Deli depek : Dengesiz insan
Dene : Dane, buğday
Depme : Yünden dokunmuş büyük un çuvalı
Devlik görmek : Kış hazırlığı yapmak
Devrisi gün : Ertesi gün
Dındıklamak : Fazla incelemek
Dilmek : İnce doğramak
Dinelmek : Ayakta durmak
Dingildemek : Oynamak
Dirliksiz : Geçimsiz
Dolak : Başa veya dize dolanan uzun yün örgüsü.
Donak : Giyim, kuşam, süs
Donanmak : Giyinmek
Döşürmek : Toplamak
Döşürüksüz : Tertipsiz, iş bilmeyen kadın
Dulda : Güneş ve rüzgâr etkisinden korunan yer
Duluk : Yanak
Düğülcek : Bulgurun en ince kısmı. Çorbası yapılır
Düremeç : Ekmek arasına peynirvb. Konularak hazırlanan yiyecek
Düve : Bir yaşındaki inek
Düven : Döğen. Biçilmiş ekinleri sürmek için kullanılan altına çakmak taşları konulmuş ve öküzler tarafından çekilen tahta.
Düzayak : Merdiveni olmayan, bir katlı ev.

Eccük : Azıcık
Eğin : Sırt
Eke toka : Bilmiş, büyümüş
Ekis nükte yapmak : Alaycı ve kırıcı konuşmak
Eksük görmek : Evin ihtiyacını veya evlenecek kızın ihtiyacını almak
Ekti oğlak : Anası ölen yavru başka bir hayvana alıştırılırsa bu yavruya denir.
Elçim : Yün tararken, bir taramalık için ele alınan yün.
Elleşmek : İlişmek
Em : Merhem, ilaç
Eme : Babanın kız kardeşi
Emiceklik vermek : Umut vermek, güvendirmek
Evme : Acele etmek
Erinmek : Üşenmek

Farfara : Çok konuşan, ağzı kalabalık
Fing atmak : Ordan oraya durmadan gitmek
Firik : Sapıyla yakılan Buğday başağının pişen daneleri
Farımak : Yaşlanmak, kocamak
Fetil : Taze yemek için yapılan kalın yufka ekmeği

Gabala : Toptan
Gadinge : Yenge. Amca, dayı veya yakınların eşleri
Gamga : Odun parçası.
Garametli : Talihsiz, kadersiz
Geçmiş : ihtiyarlamış, kocamış. Helva için: fazla kavrulmuş
Gelberi : Tandırdan kül çekmeye yarayan demirden alet
Gejgere : İki kollu küçük sedye
Gevşemek : Geviş getirmek
Gicişmek : Kaşınmak
Gıdik : Keçi yavrusu
Gılik : Ortası delik ekmek
Görümcağız : Küçük görümce
Gursaklı : Kursaklı, izzet-i nefisli, gururlu
Gübür : Çöp, pislik
Gümen : Şüphe, bilinmeyen
Gümenli : Hamile
Güvermek : Otlar için: yeşermek. Bir yere çarpma sonucu vücudun morarması
Güvertme : Ufak çocuklarda çıkan küçük çıban

Harar : Yünden dokunmuş çuval
Hasput : Kağnı tekeri
Hasuda : Aside. Un, yağ, şeker ve su ile yapılan hafif bir tatlı
Havflenmek : Korkmak
Hayvah : Eyvah
Hedik : Haşlanmış buğday. Diş hediği: Diş buğdayı
Helki : Su kovası
Herslenmek : Hırslanmak, kızmak
Hırtlak : Gırtlak
Hızan : Yoksul
Horam : Bir elin kavrayacağı ot
Hozan : Ekin biçildikten sonra tarlada kalan kısmı

Ihmak : Çökmek
Ismarıç : Başkası için alınacak şey, sipariş

İki tek : Az
İleğen : Leğen
İndiriş etmemek : Tenezzül etmemek
İskemi : Sandalye
İşkillenmek : Şüphelenmek
İşmar : Göz kırpma, işaret
İt dirseği : Arpacık
Ivga vermek : Kışkırtmak
İyeşmek : Sürtüşmek, zıt gitmek

Kanatlı : Evin iki yana açılan sokak kapısı
Kanayak : Kadın
Kanlı : Katil
Karış : Beddua
Karmak : Arkasından konuşmak
Kârınsıma : Kâr sayma
Katık : Ayran
Kavramak : El ile ekin yolmak
Kavum hısım : Akrabalar
Kavurma herlesi : Unu yağda hafif kavurup, tuz ve su konularak yapılan çorba
Kaygana : Koyuca yapılan yumurta herlesinin yağda kızartılmasıyla hazırlanan yiyecek
Keçe delen : Çok kuvvetli ve devamlı yağan yağmur
Kehle : Bit
Kelecoş : Peskütan ile yapılan bir çeşit koyuca çorba
Kelik : Eski ayakkabı
Kemçük : Dişsiz
Kenger : Sütünden sakız yapılan ot
Kesek : Tarlada iri ve sert olan toprak parçası
Kesmük : Savurma sırasında buğdayla karışık olan saman
Keşik : Sıra
Kete : İçine kavrulmuş un konularak yapılan yağlı börek
Kıyımsız : Cimri
Kızıllanmak : Kıskanmak
Kızı olacağı : Üvey kızı
Kivra : Kirve, sünnet babası
Kor (Kör) : Çukur, mezar
Kömbe : Eskiden külde pişirilen yağlı kalın çörek
Köp : Kağnının, öküzlerin kuyruklarının altına gelen kısmı
Köremez : Süt yoğurt karışımı bir yiyecek
Kötülemek : Sağlığı bozulmak, hastalanmak
Közlemek : Ateşte kızartmak
Kurcalamak : Karıştırmak
Kuşhana : Ağzı kapaklı, büyük bakır sahan
Küflet : Ev halkı, külfet
Kürük : Eşek yavrusu

Mahana : Bahane
Malamat : Etrafa rezil olmak
Mısmıl : İyi, temiz
Mundar : Murdar. Pis, temiz olmayan
Mundar etmek : Bir şeyi ziyan etmek, bozmak
Müzevir : Fitneci

Nâlet : Lânet
Natır : Kadınlar hamamında hizmet eden kadın görevli
Nekes : Cimri
Nemârek : Neyime gerek
Nemrut : Asık suratlı, çehresiz
Nörüyon : Ne (iş) görüyorsun? Ne yapıyorsun?

Onmak : İyi gün görmek, mutlu ve zengin olmak.
Ovmaç : Yufka ekmeğin parçalanmasıyla yapılan yağlı yemek
Oynaş : Dost

Öcbelemek : Israr etmek, üstüne düşmek
Öndüç : Ödünç
Özelemek : Yoğurdu karıştırarak ezmek

Partalcı : Palavracı
Pehli : Eti kızartılarak yapılan patlıcan yemeği
Pepe : Kekeme
Peskütan : Yoğurdun az un ile pişirilmesiyle hazırlanan kışlık yiyecek Pıskırık : Aksırık
Pin : Kümes
Puhari : Baca
Rapata : Tandıra hamur yapıştırmaya yarayan tutacak

Sâbi : Küçük çocuk
Seğirtmek : Koşmak
Seyip : Başıboş
Sınamak : Denemek
Sınıkçı : Kırık, çıkıkçı
Sınmak : Kırmak
Sille : Tokat
Sitil : Kova
Soharıç : Soğan, yağ ve kıymanın beraber kavrulmuş şekli
Sohum : Lokma. ağza sokulan ekmek parçası
Sokranmak : Söylenmek
Sorutmak : Ayakta durmak
Sünmek : Uzamak
Süyem : Baş parmak ile, işaret parmağı arasındaki uzunluk

Şeremet : Eline çabuk
Şire : Şıra. Tatlılara ekilen şerbet
Şişek : Yaşına değmiş dişi koyun
Şişmek : Şımarmak

Taze gelin : Yeni gelin
Tirit : Yemeğin yağlı suyu
Tohma : Karın şişiren, rahatsızlık veren yemek
Tokaç : Yün, halı ve kilim yıkamak için kullanılan, bir ucu yassı tahta Toklu : Yaşına değmiş erkek koyun
Tökezimek : Bir yere ayağı takılmak
Tummak : Suya batmak
Tutam : Bir elle tutulan kadar
Tutmaç : Kesilmiş hamur, mercimek ve yoğurtla yapılan çorba

Ucun ucun : Azar azar
Uğmaç : Ekmek ovularak yapılan yiyecek
Uğundurma tutturmak : Birini aç bırakmak
Umma : Lohusaların göğüslerinin şişmesi
Urum : Anadolu
Uruplağ : Eski bir tahıl ölçüsü. (Arpa için yaklaşık 13 kg. Buğday için 16 kg

Üğürlenmek : Kendi kendine söylenerek nazla sallanmak
Üleş : Leş
Ürümek : Havlamak

Variyetli : Zengin, varlığı yerinde olan
Vergili : Evlenmek üzere sözü verilmiş kız

Yağarnı : Sırt
Yahşi : İyi, güzel
Yal : Köpek yiyeceği
Yarımağız : isteksiz
Yarımlağ : Yarım uruplağ
Yaşmak çalmak : Ağzı örtecek şekilde baş bağlamak
Yavan : Yağsız, tatsız, tuzsuz
Yayan : Yürüyerek
Yeğnik : Hafif
Yekinmek : Birden kalkmak
Yemeni : Deriden yapılan hafif ayakkabı
Yeygü : Hayvan yiyeceği
Yoğşumak : Hamurun açılacak kıvama gelmesi
Yumak : Yıkamak
Yumuş : Emir
Yük kemeri : Yüklük. Yatak yorgan konan dolap
Yüz yavuncusu : yüze gülen

Zelve : Öküzün boyunduruğunun çıkmaması için takılan eğri deynek Zerze : Halkalı kapı demiri
Zilingir : Uykusunu alamamış
Zürriyet : Döl, soy


-----------------
Alıntının yeri: http://www.sivaskulturu.com/sivas/yoresel-sozluk/oku/117

[Edited at 2014-01-18 02:07 GMT]
Collapse


 
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
"Sivas yöresine ait yeminler, dualar, beddualar, atasözleri, bilmeceler ve deyimler" Jan 18, 2014

--Alıntıdır--

Yeminler

1- İnandırmak için;
- Ekmek çarpsın ki
- Işığa kör bakayım ki
- İki gözüm çıksın
- Kur’an’a el basayım
- İki gözün önüme aksın
- Mus’ab çarpsınki
- Yavrumun hayrını görmeyeyim
- Falanca ile zina edeyim
- Eve gitmek nasip olmasın
2- Sır Almak için;
- Allahını seversen
- Allah aşkına
- Peygamberin hakkına
- Allah lillah a�
... See more
--Alıntıdır--

Yeminler

1- İnandırmak için;
- Ekmek çarpsın ki
- Işığa kör bakayım ki
- İki gözüm çıksın
- Kur’an’a el basayım
- İki gözün önüme aksın
- Mus’ab çarpsınki
- Yavrumun hayrını görmeyeyim
- Falanca ile zina edeyim
- Eve gitmek nasip olmasın
2- Sır Almak için;
- Allahını seversen
- Allah aşkına
- Peygamberin hakkına
- Allah lillah aşkına
- Allahını seversen söyle
- Sevdiğinin başı için
- Sevdiklerine kavuşmayasın
- Babanın canı ananın başı için
- Benim hatırım için
3- Sır Verdirmemek için;
- Çocuklarının ölüsünü öpesin
- Oğlunun kızının ölüsünü öpesin
- Ölmüşlerinin etini yiyesin
- Kıldığın tuttuğun elin olsun

Dua-Beddualar

Dualarımız:
- Allah seni yüzseksenbeş yaşına kadar kocaltsın. (Musa Peygamberin 185 yaşında öldüğüne inanılır.)
- Son beşiğim altın eşiğim.
- Allah İmandan kur’an’dan ayırmasın
- Allah ne muradın varsa onu versin.
- Allah görünmez kazalardan esirgesin.
- Allah tuttuğunu altın etsin.
- Sofrana Halil İbrahim bereketi dolsun.
- Yerin durağın cennet olsun.
- Kötü talih kapını çalmasın inşallah.
- Hızır yoldaşın olsun.

Beddualarımız:
- Allah seni yok eder inşallah
- Allah seni yerin dibine sokar inşallah
- Allah karaltını kaldırır inşallah
- Allah cızırtını vere
- Atlar kuyruğunda gidesin inşallah
- Ölmeyesinde sürüm sürüm sürünesin
- Babasının gözünü yılanlar vura
- Boynu altında kalsın
- Anan baban derine gide
- Boyu devrilesica
- Çatında budunda kala inşallah
- Doğmaz olaydın
- Eskin eskine kalmaz inşallah
- Karaltın kalkar inşallah
- Gidişin ola da dönüşün olmaya
- Son gittiğin olur inşallah
- Ömrün kesilasıca
- Yerde yaşayasıca
- Yerde oturasıca
- Oyunun ola koyunun olmaya
- Koyunun ola konun (ağıl) olmaya
- Konun ola da koyunun olmaya
- Allah tavuğumu çalının çırnağı gözüne batsın, tüyü yüzünde bitsin
- Allah belanı versin
- Allah canın alsın
- Ocağın sönsün
- Adı bilinmedik derde düşesin
- Gidişin olsunda gelişin olmasın
- Her nefesde döşünden sızı gelsin
- Aşından ekmek çıksın
- İyi nimetlere perhiz tutasın
- Yavrunu bağrına bastığın zaman kuçağında taş göresin
- Damı çökesice
- Ocağı batasıca
- Bugünler de mazarını kazsınlar
- Döşekte uzanıp ölmeyesin
- Kazancın ilaçlara yetmesin
- Ömrün uzun olsun dert ile yaşa

Ayrıca beddua görünümünde olup da beddua olmayan sözlerde vardır.
Bunlara ters beddua denilmektedir. Şöyle ki ;
- Çekilsin damarın kanın kurusun
- Yastık yoldaşınla ihtiyar olma
- Davulu önünde gidasıca
- Cuma günü ölesıce
- Allah cezanı alsın
- Ölü kargalar gözünü oysun
- Göçmüş duvar üstüne yıkılsın
- Susuz, derelerde boğulasın

Deyimler

Acısını çıkarmak
Adamlığı öğrenmek.
Ağırdan almak
Ağzını toplamak.
Aklına koymak
Ayakkabı dar olunca, dünya geniş olmuş, ne fayda?
Bit yeniği
Burnu sürtülmek
Cereme çekmek.
Çırasını yakmak.
Çizme rafa çıkmış ama, ne muştalar yemiş.
Dâvâ çalmak
Değirmen sele gitmiş sen şakşağını arıyorsun.
Eliyle etmek
Eşeğe gücü yetmez, palanını (semerini) döver.
Ezel yemez idim bal ile kaymak şimdi tablalardan keşkapan oldum.
Gafil avlanmak
Gelin oyunu sever, düğün mahana (bahane).
Gelin de severdi gülüp oynamayı bahtından güvey de çalgıcı çıktı.
Gönlü olmak
Günahını almak
Hatır yıkmak
İçi açılmak
İflahı kesilmek
İnadım inat, kör Murat.
İssisi (sahibi) veriyor da tellalı vermiyor.
Karış vermek: (Beddua etmek)
Kirli çıkı
Küsen yatağını ayrı sersin.
Lokman Hekim gelse çare bulunmaz.
Mescidin içi dururken dışı haramdır.
Nefis körlemek
Nuh der peygamber demez.
Ocağı kül olmak
Ölür müsün, öldürür müsün ?
Para delisi
Püsküllü belâ
Sarmısağı gelin etmişler kırk gün kokusu çıkmamış
Sulu göz
Surat etmek
Şafak attı
Şeytan kulağına kurşun
Taşa tutmak
Un ufak etmek
Üst başa geçmek
Vergili el
Verip veriştirmek
Vursan ölür, vurmasan kısmetini elinden alır.
Yağlı ballı olmak
Yan çizmek
Yedi canlı
Yüze gülmek

Bilmeceler

Alaca karga, bulaca karga, içi dolu kavurga ? (nar)
Altı odunluk, üstü unluk ? (iğde)
Anası su, babası taş, yedi âleme baş ? (tuz)
Avcuma sığar, ambara sığmaz ? (övendire)
Bahası büyük, yükü yeğnik ? (altın)
Bir küçücük fıçım var, iki türlü su yutar ? (yumurta)
Bir tencerem var kapaklı, etrafı saçaklı ? (göz)
Bir yorganım var, toprağı tutar denizi tutmaz ? (kar)
Burdan attım kılıcı, halep’te oynar bir ucu ? (şimşek)
Çalı dibinde mum yanar ? (tavşan)
Çıt demeden çalıya geçti ? (güneş ışığı)
Dağ başında kara papak. (keçi)
Elemez melemez, ocak başına gelemez, gelse de duramaz ? (yağ)
Etten kantar, altın tartar ? (kulak-küpe)
Ey milidi milidi, dış kapının kilidi, yatsıdan sonra bize gelen kim idi ? (uyku)
Ey yurtlar yüce yurtlar, yusuf’u yiyen kurtlar, tırnağından su içer, tepesinden yumurtlar ? (buğday)
İki küçük mil taşı, dolanır dağı taşı ? (göz)
Kabuğu var içi yok, sopa yer suçu yok ? (davul)
Kat kattır ama katmer değil, kırmızıdır ama elma değil, yenir ama meyva değil? (soğan)
Kokusu var gül değil, toz gibi ama kül değil, dağı taşı devirir dev değil ? (barut)
Oniki oğlu, dört kızı var ? (yıl)
Uçar kuş değil, karadır taş değil ? (tıstan böceği)
Dağda tapılar
suda çıpılar
arşın ayaklı
burma bıyıklı ? (balta, balık, leylek, tavşan)
Kuyu, kuyunun içinde suyu
suyunun içinde yılan
yılanın ağzında mercan ? (gazlambası, gazyağı, fitil, ateş)
Keser sapı
kol, el, parmak, tırnaklar.)
Gara dağ
Gara dağın altında kalem dağ
Kalem dağın altında ışıldar
Işıldarın altında mışıldar
Mışıldarın altında bir torba kıl ?
(saç, baş, göz, burun, bıyık, sakal)

Ata Sözleri

Acı (yiti) sirke küpüne zarar verir.
Bakan göze yasak olmaz.
Çıkacak cana ceza olmaz.
Dağ dağ üstünde olur, ev ev üstünde olmaz. (iki aile bir arada barınamaz)
Deli dağdan, aşık sudan, akıllı yeşillikten hoşlanır.
Eken biçer, konan göçer, cennetin kapısını cömertler açar.
El karnı ağrıyınca kara donu giydirir.
El yumruğunu bilmeyen kendi yumruğunu değirmen taşı sanır.
En kötü koca bir dağdan iyi gölge verir.
Gavur içinde din artmaz, yoksul içinde mal artmaz.
Gönül halden bilmez, Erciyes’ten kar ister.
Gurbette öğünmekle hamamda türkü söylemek kolaydır.
Hak doğrunun yardımcısıdır, arşa çıkıncaya kadar.
Hançer yarası geçer de dil yarası geçmez.
Huylu huyundan vazgeçmez, ya öle, ya gebere.

İşine (sanatına) hor bakan, boğazına torba takar.
İtinen (itle) yatan bitle kalkar.
Kadındır adamı deli eder, kadındır deliyi adam eder.
Kadının yüklendiği göç şuraya varmaz.
Kaynanalı gelin hatun gelin, kaynanasız gelin natır gelin (dir).
Kel ölür sırma saçlı, kör ölür badem gözlü (olur).
Kılıç kınını kesmez.
Leyleğin ömrü lak lakla geçer.
Mal biter malamatlık bitmez.
Mart ayı dert ayı (dır).
Meyvalı ağacı taşlarlar.
Nasibi kesilen itin kurban bayramı arifesinde ayağı kırılır.
Ne ekersen onu biçersin
Nerde kazan kaynar orda maymun oynar.
Oğlan anasını, inek danasını bilir.
Olan dört bağlar, olmayan dert bağlar.
Paralı adamdan dağlar da korkar.
Rahat koyun yerinden oynamaz.
Rüzgâr eken fırtına biçer.
Saç sefadan, tırnak cefadan uzar.
Sağırın oğlu ağlamaz.
Su aktığı yere yine akar
Şalgam suya düşünce yağ oldum sanır.
Toprağı işleyen, ekmeği dişler.
Yenenle yanana dağ bile dayanmaz.
Zülm ile âbâd olanın, ömrü berbat olur.
Ağustostan sonra ekilen darıdan
Bal vermeyen arıdan
Kocasından sonra kalkan karıdan
Haram kazanılan paradan
Kimseye hayır gelmez
Allahümme ferden
Sakın kelden körden
İlle topaldan ille topaldan
Altundan kupa olsa, susuz çeşmeden dolmaz
Yiğit ne kadar mert olsa, düşenin dostu olmaz
Ananın ilki olmaktansa dağlarda tilki ol.
Aslı paktan kemlik gelmez şek
Katıra güvenme babası eşek

Ayağını sıcak tut başını serin
Kendine bir iş tut düşünme derin.
Deh demeden giden at
Buyurmadan gören evlat
Eve girince gülen avrat
Gir oyna çok oyna.
Deh demeden gitmeyen at
Buyurmadan görmeyen evlat
Eve girince gülmeyen avrat
Gir ağla, çık ağla.
Dostun sofrasında ben yemem deme, elin gitsin gelsin yemesen de.
Dur dur durmuşa var
Askerden gelmişe var
Karısı ölene var
Kıymetini bilene var (Kıymetini bilenle evlen)
El oğlu hilebazdır kimse bilmez fendini
Her kime iyilik edersen sakın ondan kendini.
Ev yapayım dersen himinden (temelinden) başla
Zengin olayım dersen durmadan işle
Fakir olayım dersen uykuya başla
Uyku seni bir kenara götürür.
Geçme muhannet köprüsünden koy aparsın su seni
Yatma tilki gölgesinde koy yesin aslan seni.
Irmak kenarında ev yapma sel için
Dağ başında harman yapma yel için
Kocalıkta genç karı alma el için.
Önce deveni bağla, sonra tevekkül et.
Sev seni seveni, yer ile yeksân ise
Sevme seni sevmeyeni Mısır’a sultan ise
Söz bilirsen söyle ibret alsınlar
Söz bilmezsen sus ki adam sansınlar.
Tarlada ekinim var deme ambara girmeyince
Hayırlı evladım var deme el koynuna girmeyince
Sadık dostum var deme başına bir hal gelmeyince
Vefakâr karım var deme yok gününü görmeyince
Unu eleyene, kızı dileyene vermeli
Üzümünü ye, bağını sorma
Yolcu isen er (erken) git
Borçlu isen ver git
Rençber isen herk et (toprak işle)
Atalar sözü yerde kalmaz
Ata dostu oğula mirastır
Alışveriş güldür, çabuk solar
Başın (canın) sağlığı, dünya varlığı
Büyük evin nimeti, küçük evin ziyneti
Ev sahibinin aşına değil, kaşına bakılır
Ustasız zenaat haramdır
Her adam bir olmaz, her çiçek gül olmaz
İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı
İnsanı bir gemi
Akıl dümeni
Fikir yelkeni
Kullan kendini
Göreyim

Kanma kötü sözüne bilse
İyisini söyler

Ağarmadık saç, ağrımadık baş olmaz
Ağır taş yerinden kalkmaz, yuvarlanan taş yosun tutmaz
Ağızdan burun yakın, kardeşten karın yakın (karın:insanın kendi, nefsi)
Ev sahibinin nefesi eve direktir
Ev dediğin evrendir, ucu dönmez kervandır
Alma mazlumun ahını, gökten indirir şahini
Ana baba ne demek bal ile kaymak yemek
Kardeş kardeşi atmış, yar başında tutmuş
Ar gitti Mısır’a, namus da ardı sıra
Kağnı gider de Kayış ne çeker
Araba devrilince yol gösteren çok olur
Bana benden olur her ne olursa, başım rahat bulur dilim durursa
Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz ovada yolunu şaşırır

--------
Kaynak: http://www.sivaskulturu.com/sivas/yoresel-ifadeler/oku/118
Collapse


 
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
"Adana'nın Söz Varlığı" Jan 24, 2014

--Alıntıdır--


Yazan: Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın
Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi


Çocukluğumda Adana sokaklarında saklambaç oynarken kullandığımız iki sözcük hep dikkatimi çekerdi. Saklambaç oyununda ebe, duvara yüzünü dönerek gözlerini kapatır ve saymaya başlardı. Çoğunlukla elliye kadar sayılırdı. Ebe sayma işlemini "... kırk yedi, kırk se
... See more
--Alıntıdır--


Yazan: Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın
Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi


Çocukluğumda Adana sokaklarında saklambaç oynarken kullandığımız iki sözcük hep dikkatimi çekerdi. Saklambaç oyununda ebe, duvara yüzünü dönerek gözlerini kapatır ve saymaya başlardı. Çoğunlukla elliye kadar sayılırdı. Ebe sayma işlemini "... kırk yedi, kırk sekiz, kırk dokuz, elli..." diye tamamladıktan sonra "Önüm arkam, sağım solum sobe!" der ve "Önde turna!" diyerek gözlerini açardı. Önde turna... Çocukluğumda bir türlü bu sözlere bir anlam veremezdim. Saklambaç oyununda turnanın ne işi vardı, önde turna ne demekti? Bu sözcüklerin anlamını yıllar sonra çözdüm. Fransızca un deux trois 'bir, iki, üç' sözcükleri Adana çocuk ağzında önde turna haline gelmişti.

Dedem yazıya gider, kölgede dinlenir, suda çimer, hamamda hapbap ile dolaşır, kurnadan yunar, yunduktan sonra da tülü ile kurulanırdı. Bir gün ninem pencerenin aralığından kedi yavrusu içeri girdiğinde "Takanın gındırığından manıh dikildi!" diye bağırmıştı. Yaramazlık yapanlara tevge der, çok kızdığına da soykası çıhasıca diye ilenirdi. Suyumuzu bodiç-ten içer, evimizin haftalık yiyeceğini siptilliden alır, yazın damda cibindirikte yatardık. Evimizde rendenin adı iliştir, elbisenin adı ise giyesi idi. Örtündüğümüz yorganın dikilmesi işine sırımak, sınnmış yorgana da sırıkh yorgan denirdi. Kolu kırılan, kolu çıkan sınıkçıya götürülürdü. Babamın çiftçilik yaptığı yıllarda yaz tatilimi köyümüzde geçirirdim. Burada da sözcükleriyle farklı bir dünya karşıma çıkardı: Çiftliğin alışverişini yapan ve çalışanlara yemek pişirene babam evdeci derdi. Evdecinin yemek yaptığı yerin adı ise babamın dilinde aşkana idi. Tarlada kazma dövenlere, pamuk toplayanlara ırgat, ır-gatlarm başına elci, tarlanın sınırlarını belirleyen hendeklere him denirdi.Ve tabiî sokaklarda, mahalle aralarında, maçlarda duyduğum yakası bağrı açılmadık, gün yüzü görmedik Adana küfürleri... Adana kabadayılarının feriş-tahlı, ciğerimli, bitirim ağzı konuşmaları... Sıcakların hüküm sürdüğü, rüzgârsızlıktan yaprakların bile kımıldamadığı yaz gecelerinde uzaktan yankılanan kabadayı naraları ve çoğu zaman ardından gelen tabanca takırtıları...

Öte yanda yazın Toros Dağlarında yaylaya çıktığımızda dağlarda yaşayan Yörüklerin konuşmaları, kullandıkları sözcükler. Şehirde ise Adanalı soylu ailelerin Adana ağızlarından damıtılmış, ölçünlü (standart) Türkçeye yaklaştırılmış söz varlığı...

Soğuk kış gecelerinde anneannemin ağzından dinlediğim Şahmeran, Lokman Hekim, Köroğlu hikâyelerinin, Adana efsanelerinin, Adana masallarının beni içine çekiveren konuları ve büyülü söz varlığı... Dedemden, babamdan ve köyümüzdeki, mahallemdeki yaşlılardan dinlediğim menkıbelerin Adana ağızlarından sözcüklerin de yer aldığı söz varlığı...

Adana mutfağından yemek adlarının söz varlığı da dikkat çekici... İçli köftenin eklenmesiyle yapılan analı kızlı, kuşbaşı için kullanılan tike kebabı, mercimek çorbaları mahluta ve mırmırik, tutmaç, dul arvat çorbası, setikli ekmeği veya yuka (yufka), sini köftesi, çintme ~ çütme, silkme... Ve yaz günlerinin değişmez tatlısı bici bici ve garsambaç...

Sözcüklerdeki ses değişmelerinin yanı sıra bu zengin söz varlığı çocukluğumda dikkatimi çekiyordu (elbette bu sözcüklerin bir bölümü Adana'dan başka bölgelerin ağızlarında da kullanılmaktadır). Bu sözcükleri genel Türkçenin söz varlığı içerisinde bulamıyordum. Radyoda dinlediğim programlarda bu sözcükleri duymuyor, okuduğum kitaplarda gazetelerde bu sözcükleri görmüyordum. Adana Türkçesinin söz varlığı ve genel anlamda Türkçe, dil bilgisi beni kendisine doğru çekiyordu. Bu ilgi ve merak beni yüksek öğrenim hayatımda da dil çalışmalarına yöneltecekti.

Türk dili üzerine çalışmaya başlayınca bana çocukken yabancı gelen bu sözcüklerin bir bölümünün Türkçenin tarihî dönemlerinin söz varlığında bulunan sözcükler olduğunu, bir bölümünün Adana ağzında değişikliğe uğrayan alıntı sözcükler olduğunu öğrenecektim. Ölçünlü dildeki sözcüklerle birlikte bu ilgi çekici sözcükler Adana ağızlarının söz varlığını oluşturuyordu.

Peki nedir söz varlığı? Söz varlığı, en kısa tanımıyla kültürün aynasıdır. Bir toplumun yaşayışına, yaşayış şekline, hayata bakış tarzına, maddî ve manevî değerlerine, inançlarına kısacası kültürüne ilişkin ilk bilgileri söz varlığından elde edebiliriz. Söz varlığı toplumun konuştuğu dilin sözcüklerini, deyimlerini, hazır söz kalıplarını, atasözlerini kapsar. Bir dilin söz varlığı, aynı zamanda o dili konuşan toplumun kavramlar dünyası, dünya görüşünün bir kesitidir (Aksan 1996: 7). .

Bir toplumun yaşama tarzının yanı sıra, hangi uluslarla ne ölçüde ilişkiler kurmuş olduğu, nelere değer ve önem verdiği, nükteye olan eğilimi söz varlığının incelenmesiyle ortaya konulabilir. Her dili konuşan toplum, çevresini, çevresindeki olayları, gerçekleri kendisine göre algılamakta ve anlamakta, ana dilinde oluşmuş kavramlarla anlatmaktadır. Kısacası söz varlığı, dünyayı kendi dil penceresinden görmek, anlamak, yorumlamak, ve anlatmaktır (Aksan 1996:8).

Yazı dilinin söz varlığının yanı sıra bölge ağızlarının söz varlığı da üzerinde durulması gerekir. Bölge ağızlarının söz varlığı içerisinde genel yazı dilinde bulunmayan sözcükler yaşayabilir. Dilin tarihî gelişmesi sırasında kullanıştan düşen sözcüklerin çoğu kez bölge ağızlarında yaşadığı görülür. Ölçünlü dilde yaşanan ses değişmeleri bölge ağızlarına yansımayabilir. Bu durumda ağızlarda kimi kez sözcükler ses yapısı bakımından eski biçimlerini koruyarak da varlığını sürdürebilir.

Günümüzde ölçünlü Türkiye Türkçesinde bulunmayan binlerce kavram, Türkiye'nin değişik yörelerinde konuşulan ağızlarda karşımıza çıkar. Bunların çoğu Anadolu halkının yaşamında önemli bir yer tutan tarımcılık, hayvancılıkla ilgili, değişik yörelerde yaşayan gelenek ve görenekleri, doğa ve iklim olaylarını, yörelere özgü araç ve gereçleri yansıtan sözcüklerdir (Aksan 1996: 9).

Her bölge ağzının olduğu gibi Adana ağızlarının da ilgi çekici bir söz varlığı vardır.

Hiç şüphesiz bu söz varlığının ana katmanını Türkçe kökenli sözcükler oluşturur. Her dilde, her ağızda olduğu gibi Adana ağızlarında da alıntı sözcükler bulunur. Alıntı sözcüklerin kaynağı genellikle Arapça, Farsçadır. Daha az olmakla birlikte Fransızca, Rumca, Ermenice, Rusça, İngilizce gibi çeşitli dillerden de alıntı sözcükler söz varlığında bulunmaktadır. Bu sözcüklerin büyük bir bölümü ölçünlü dilde de bulunmaktadır. Ancak ölçünlü dilde bulunmayan alıntı sözcüklerin varlığı da söz konusudur.

Bu sözcükler içerisinde bugün ölçünlü dilde kullanılmayan ancak Türkçenin tarihî dönemlerinde kullanılmış arkaik sözcükler dikkati çekmektedir. Dışarıdan bir kimsenin kolayca anlayamayacağı bu sözcüklerin kaynağını Eski Türkçe (VII.-XIII. yüzyıllar), Eski Anadolu Türkçesi (XIII.-XV. yüzyıllar) gibi Türk yazı dilinin çeşitli tarihî dönemlerinde bulmaktayız.

Baycıktan gomşunun gizim gördüm 'Az önce komşunun kızını gördüm' cümlesinde 'deminki, az önceki' anlamlarında kullanılan bayaktan ~ bayahtan 'az önce, biraz önce', 'az önceki' anlamında kullanılan bay,ki, sözcüklerinin kökünü Türk yazı dilinin tarihî dönemlerinde bulmaktayız:
Eayakı beş ujak Az önceki beş harf (Eski Uygur Türkçesi - TT, V/8)
Baya keldim Az önce geldim' (Karahanlı Türkçesi - DLT, I, s. 37)

Adana ağızlarında böbü ~ böğü şeklinde kullanılan sözcük, 'zehirli ve büyük örümcek' anlamındadır. Bu sözcüğü Kâşgarlı Mahmud'un ünlü eseri Divânu Lu-gat-it-Türk'te boğ olarak görüyoruz. Kâşgarlı bu sözcüğün anlamını 'bir çeşit örümcek' olarak vermektedir (DLT, III, s. 131).

XIV. yüzyıl metinlerinden Yadigâr-ı îbn Şerifte sözcük boy şeklinde geçmektedir: Yılan sokdugına ve akreb sokdugına ve boy sokdugına faide ide. (YİŞ, 114-2)

XVII. yüzyıl metinlerinden Camiü'l-Faris'te ise sözcük bö olarak yer almaktadır: Bö didükleri agulu böcek ki Arabca rüteylâ ve rüteyded dirler. (CF, 51-2)

Bu sözcüğün kökünün böcek sözcüğünün kökü ile birleştiğini sanıyoruz.

Adana ağızlarında 'yüzmek' anlamında kullanılan çimmek sözü eski Uygur Türkçesi metinlerinde çöm-mek şeklinde ve 'yüzmek, suya dalmak, suda batmak' anlamlarındadır. Divânu Lugat-it-Türk'te çömmek şeklinde ve 'yüzmek' anlamında geçen şekil muhtemelen çimmek fiilinin eski şeklidir: Suıvka çömgen er. 'Suda yüzen adam' (DLT, I, s. 401)

Evliya Çelebi'nin ünlü Seyahatnamesi'nde ise sözcük çimmek şeklindedir: Bunda dahi cümle dilberan mah-ı temmuzda deryada çimerler. (ECS, s.477)

Kırık ve çıkık tedavisi yapan halk hekimleri Anadolu'da başka yöre ağızlarında olduğu gibi Adana ağızlarında da sınıkçı olarak adlandırılır. Bu sözcüğün kökü olan sımak sözcüğünü biz ilk yazılı kaynaklarımız olan Orhon Yazıtlarında (VIII. yüzyıl) buluruz:
Menin sabimin sımadı. 'Benim sözümü kırmadı' (OA, s. 6-7)
Ol tegdükde Bayırkunun ak adgıng udlukın sıyu urtı. 'O hücum ettiğinde Bayırku'nun ak aygırını, uyluğunu kırarak vurdular.' (OA, s. 22-23)
XIV yüzyıl Anadolu Türkçesi metinlerinden Tebare-ke Te/sin'nde sımak sözü yine kırmak anlamındadır:
Urdılar, ayağın sıdılar. 'Vurdular, ayağını kırdılar.' (TT, 12/2)
Sınıkçı sözcüğünün yapısı sı-n-ı-k+çı şeklindedir. Bu sözcüğün gövdesi olan sınık sözcüğünü Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde smuk ~ sınuh şeklinde görmekteyiz:
Elindeki sünüsi smuk oğlan... 'Elindeki mızrağı kırık oğlan...' (DK, 247)
Sözcüğün Adana ağızlarında bir deyimde de saklandığını görürüz. Girip sırmak şeklindeki deyim (sarmak sözcüğünden ses değişmesi yoluyla oluşma-mışsa) elde avuçta olanı satıp savarak bir işi gerçekleştirmek anlamındadır: Girip sınp oğlanı everdik. 'Elde olanı satıp oğlanı evlendirdik.'
Kâşgarlı'nın eserinde 'sık dikişle dikmek' anlamında geçen sırımak sözcüğü (DLT, III, s. 262) Eski Anadolu Türkçesinde 'sağlamca dikmek' anlamını da kazanmıştır. Bugün Adana ağızlarında sırımak sözcüğü sadece yorgan dikmek anlamında kullanılmaktadır.

Adana ağızlarında 'ova; tarla' anlamlarında kullanılmakta olan yazı sözcüğünü de ilk yazılı kaynaklarımız olan Orhon Yazıtlarında buluruz. Orhon Yazıtlarında yazı 'ova' anlamındadır:
İlgerü Şantun yazıka tegi süledim. 'Doğuda Şan-tung ovasına kadar ordu sevk ettim.' (OA, 2-3)
Anadolu sahasında da bu sözcüğün pek çok eserde geçtiğine tanık oluruz. XIII. yüzyılda Yunus Emre bir şiirinde şöyle diyor:
Dağ u yazı kamu gulgule doldı
Kime cennet kime arasat oldı.
'Dağ ve ova gürültüyle doldu, kimisi cennete, kimisi arasata gitti.' (YED, 14)

Adana ağızlarında yumuş 'hizmet', yumuş uşağı 'hizmetçi' anlamlarında kullanılan sözcüklerdir. Bu sözcüğe de Türkçenin tarihî dönemlerinde aynı anlamda rastlamaktayız. Kâşgarlı'nın ünlü sözlüğünde 'elçi' anlamı da verilmiştir: Ol yumuşka birtem bardı. 'O -sanki hiç dönmeyecek gibi- uzun bir müddet elçiliğe gitti.' (DLT, c. I, s.484). Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde de yumuş 'iş, hizmet, ödev, vazife' anlamlarında kullanılmıştır:

Olar Mm alalar can yamasında... 'Onlar ki can hizmetinde olurlar...' (YED, 41)
Adana ağızlarında kullanılmakta olan çiğit 'pamuk çekirdeği' sözcüğünü Divânu Lûgât-it-Türk'te de bulmaktayız. Kâşgarlı Mahmud, bu sözcüğü Ar-gu Türklerinin kullandığını belirtmiştir (DLT, I, s. 356).
Pek çok bölge ağzında olduğu gibi Adana ağızlarında da 'geçen yıl' anlamında kullanılan bildir ~ bıldır da Eski Anadolu Türkçesinde bıldır ~ bıldur şekillerinde ve aynı anlamda kullanılmıştır (TTS, I, s.538).

İnsanları düğüne davet etmek için gönderilen armağan Adana ağızlarında okuntu olarak adlandırılır. Bu sözcüğün kökenini de Türk yazı dilinin derinliklerinde buluruz. Eski Türkçe ve Eski Anadolu Türkçesi dönemlerinde okımak şeklindeki bu sözcük 'çağırmak, yüksek sesle çağırmak' anlamındadır. Davetiye işlevindeki bu armağan, insanları düğüne çağırmak işlevini görmektedir.
'Bez' anlamındaki çapıt ~ çaput sözcüğü ise eski Türkçe metinlerinde çap-gut şeklinde karşımıza çıkar. Eski Türk-çedeki çap- fiilinden türediği sanılan (EDPT, s. 396) çapgut sözü için Kâşgar-lı Mahmut bez, şilte anlamını verir (DLT. I, s. 451).
Taş dibek Adana ağızlarında soku olarak adlandırılır. Bu sözcük 'dövmek' anlamındaki eski bir sözcük olan sok-'tan gelişmiştir. Çağdaş Türk lehçelerinde bu kökün 'dövmek' anlamında saklandığını biliyoruz (Eren 1999: 373).

Adana Türkçesinde tabu sözcükler de dikkati çeker. Ürkütücü varlıkların, vahşi veya tiksindirici hayvanların adlarının anılmasıyla onların çağrılmış olacağı şeklindeki çok bir eski inanış halâ halk arasında yaşamaktadır. Belâ sözcüğünün anılmasıyla yedi mahalleye belâ geleceğine inanılır. Bu yüzden bdâ sözünü anmak, bdâ okumak hoş karşılanmaz. Yine Kozan ağzında domuz için dağda gezen sözü kullanılır (Tam-doğan-Yiğenoğlu, 90).

Ağızların söz varlığı üzerine yapılacak çalışmalarda dilimizin söz varlığına Türkçe kökenli yeni sözcükler kazandırmak mümkün olabilir. Bu yönden ağızların söz varlığı önem taşımaktadır. Söz gelimi ölçünlü Türkiye Türkçesinde plaj sözcüğünün yerini Adana ağızlarında kullanılan ve bu yazıda değinilen çimmek fiilinden türetilmiş çimek sözcüğü alabilir. Nitekim bu sözcük Kozan ağzında kullanılmaktadır (Tamdoğan-Yiğenoğlu, 87).

Adana ağızlarındaki Türkçe kökenli sözcüklerin bir başka dikkat çekici boyutu Anadolu ağızlarının Türk lehçeleri ile ilgisini, bağlantısını ortaya koymasıdır. Sadece bu yazıda söz konusu edilen sözcükler ele alındığında bile ölçünlü Türkiye Türkçesinde kullanılmayan Türkçe kökenli sözcüklerin çağdaş Türk lehçelerinde kullanıldığı görülür: Yukarıda değinilen sözcüklerden bıldır, cibin, çiğit, sın-, sınık, tike, yazı, yu-, yumuş sözcükleri bugün Kafkasya'da, Türkistan'da hatta Sibirya'da yaşayan Türk halklarının söz varlığında, küçük ses değişiklikleriyle de olsa, canlı bir şekilde yaşamaktadır. Bu durum, Türk lehçeleri arasındaki karşılaştırmalı çalışmalarda Anadolu ağızlarının ses bilgisi, şekil bilgisi, söz dizimi, anlam bilgisi ve söz varlığının da dikkate alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Söz varlığı içerisinde hiç şüphesiz alıntı sözcükler de vardır. Coğrafî yakınlık sebebiyle Arapça sözcükler Adana ağızlarında alıntı sözcükler arasında dikkati çeker. Bu gün ölçünlü dilde kullanılmayan 'deve veya katırın sırtına konulan ve iki kişinin oturabileceği büyüklükteki sepet' anlamındaki Arapça mihaffe ~ mahaffe sözcüğü, Adana'da bir semt adında (Mahfesığmaz) yaşamaktadır. Adana ağzında çoğu kez Maffassığmaz olarak söylenen bu semtin adı, eskiden burasının ormanlık ve çalılık olmasından kaynaklanmaktadır. Sık çalıların arasından deve, katır geçebilirmiş ama üstlerindeki mahfe geçemez-miş. Bu yüzden bu semtin adı Mahfesığmaz olarak kalmıştır.

Güney Adana'daki Kanara semti de adını buradaki mezbahadan almıştır. Arapça kınnâre 'kesim evi, mezbaha' sözcüğü pek çok bölge ağzında olduğu gibi Adana ağızlarında da kanara halini almıştır.

Çeyrek, dörtte bir anlamındaki urup sözcüğü bir Arapça alıntıdır. Arapça rub' 'dörtte bir, çeyrek' anlamındaki sözcüğün ön sesinde türeme ünlü türemesi olmuştur. Türk-çede ön seste /r/ bulunmadığı için bu şekildeki ünlü türemesi olayı (irezil, Iramazan vb...) diğer bölge ağızlarında olduğu gibi Adana ağızlarında da yaygındır.

essah, esahtan ~ essahtan ~ esat-tan şekillerinde kullanılan 'gerçek mi, gerçekten mi, doğru mu' anlamlarındaki sözcük, Arapça 'en doğru, daha doğru' anlamında kullanılan esahh'tır.
Adana ağızlarının söz varlığındaki deppe sözcüğü 'bakırdan yapılmış, kulplu, ağzı kapaklı güğüm' anlamındadır. Bu sözcük de Arapça dabba sözcüğünden gelmektedir (Eren 1999: 106).

Düğünlerde davulcunun çeşitli oyunlar oynadıktan sonra düğüne katılanlardan para toplaması Adana ağızlarında saba ~ şabe olarak adlandırılır. Bu sözcük ise Farsçadaki şâbâş sözcüğünden gelmektedir. Farsçada 'aferin' anlamında kullanılan sözcük, para verenlerin davulcuyu takdir etmeleri sonucu söylediği bir ünlem iken zamanla davulcuya verilen para anlamını almıştır.

Dulda, diğer bölge ağızlarında olduğu gibi Adana ağızlarında da 'kuytu yer, sığınılacak gizli yer' anlamındadır. Bu sözcük ise Moğolca alıntıdır. Sözcük Moğolcada dalda şeklindedir ve 'örtülü, gizli, saklı' anlamlarındadır.

Adana ağızlarında 'taranmış, temizlenmiş ve eğrilmeğe hazır hale getirilmiş yün veya pamuk yumağı' bedirik ~ bedrik olarak adlandırılır. Eski kaynaklarda bedrük ~ bedrik şekillerinde geçen sözcük Ermenice-den bir alıntıdır (Eren 1999: 46). Ermenice patruyk sözcüğü ağızlarımıza bedirik ~ bedrik şekillerinde geçmiştir.

'Dert, keder, hastalık' anlamındaki çor sözcüğü de Adana ağızlarındaki Ermenice alıntılardan bir başka-sıdır. Sözcük Ermenicede c'of şeklinde ve 'üşütme; hayvan veya bitki hastalığı' anlamlarındadır (Eren 1999: 98).

Ergenlik sivilceleriyle yüzünde yumrular oluşmuş kişilere Adana ağızlarında yüzü fiskıl fıskıl (fiskilfis-kil) olmuş denir. Bu sözde geçen fıskıl ffîskil) sözcüğü ise Rumca cpovoKa 'sivilce, kabarcık, yanık kabarcığı; içi su dolu kabarcık' anlamındaki sözcükten gelmektedir (Eren 1999: 145-146). 'Taranmış keten veya kendir' anlamındaki üskül ~ üsgül sözcüğü de Adana ağızlarındaki Rumca bir kalıntıdır. Rumca OKovhi 'kendir' sözcüğü ön seste /ü/ türemesi ile ağızlarımıza geçmiştir (Eren 1999: 428). Bu sözcüğün Adana'da özel ad olarak kullanımına da tanık oluruz.

Söz varlığı içerisinde deyimler de üzerinde durulması gereken öğelerdendir. Deyimler, dili konuşan toplumun anlatımdaki gücünü ve başarısını, benzetmeye, nükteye olan eğilimini ortaya koyar. Deyimler kimi zaman yüzyıllar boyunca değişmeden, kimi zaman sözcüklerinde değişmeler yaşayarak günümüze gelir (Aksan 1996: 31).

Adana Türkçesindeki deyimlere birkaç örnek vermek istiyoruz:
Zamanın kısalığı karşısında yapılması gereken işlerin çokluğunu ifade etmek için akşam yakın yol ırak (BAAD 1996: 223) deyimine başvurulur.

Yaptığı kötü işlerden sonra iyi görünmeğe kalkanlar için armudu taşladın, elmayı taşladın da lâilahe ülallaha mı başladın? (BAAD 1996: 235) denir.

Bakmaz kıçının samsağına, çıkar dağın yükseğine (BAAD 1996: 247) sözü ise durumuna bakmadan boyundan büyük işlere kalkışanlara söylenir.

Uğursuz, kademsiz sayılan kişiler için ise basmadığı yerde kaldı bereket (BAAD 1996: 248) veya maşallah dediği yedi gün yaşıyor deyimleri kullanılır.

Atasözleri ise Adanalının yaşam deneyimi ile yüklüdür. Her söz büyük bir anlam içerir.

Ağacın çürüğü özünden olur (BAAD 1996: 30) bir insandaki kötülüğün soydan geldiğini anlatır.

Yine şapı kaynatırsan olur mu şeker cinsini s..tiğim cinsine çeker sözü de aynı anlamdadır. Al gördüğün kızını tuttur dolam dolam; al görmediğin kızını tuttur dolam dolam (BAAD 1996: 39) şeklindeki söz de yakın anlamdadır.

Tarımın, hayvancılığın, avcılığın yaygın olduğu Adana'da bu yaşam biçiminden kaynaklanan ve gündelik hayata çeşitli örnekler getiren çok sayıda atasözü vardır:

Alma ah, satma kın, yağızın binde biri, ille doru, ille doru (BAAD 1996: 40)

Arap at kıl çulun içinde de belli olur (BAAD 1996: 44) sözü de soylu olanın her yerde kendisini belli edeceğini vurgular. Kör ineğin kör buzağısı olmaz ya, deli ineğin deli buzağısı olur (BAAD 1996: 166) sözü de huyun, deliliğin kalıtsal olabileceğini anlatır.

Atımına gelmez domuz olmaz (BAAD 1996: 49) sözü, ne kadar güçlü ve dikkatli olursa olsun herkesin tuzağa düşebileceği, ele geçebileceği belirtilir.

Yoluna koyulmuş bir işe karışılmaması gerektiği çatılı öküzün arasına girme (BAAD 1996: 78) sözüyle anlatılır.

El oğlu oğul olmaz, çam ağacı ağıl olmaz (BAAD 1996: 107) sözüyle çam ağacından ağıl yapılamayacağı gibi, başkasının oğlu da gerçek oğul gibi olamayacağı düşüncesi verilir.

Dağda atı olan evde yorulmaz (BAAD 1996: 84) sözüyle gündelik yaşamda atın gerekliliği vurgulanır.

Mertliğe, delikanlılığa önem veren Adanalının bu konuda söylenmiş pek çok sözü vardır:

Dostun belâsı düşmanınkinden üstün (BAAD 1996: 92) sözü ile dostun vereceği zarar anlatılmıştır.
Dost sekiz, düşman dokuz (BAAD 1996: 97) sözü insanın ne kadar dostu varsa ondan fazla düşmanı olabileceğini hatırlatır.

Doğa olaylarıyla gündelik yaşama örnek oluşturan atasözleri de dikkati çeker:
Dumanlı havanın gümenli güneşi olur (BAAD 1996: 99)

Yaz yağmuru bahtı barındırır. (YA, I, s. 145)
Adana ağızlarında ünlemler, hazır söz kalıpları, alkışlar da dikkat çekicidir.

Dede Korkut Kitabında hayret, şaşma ifade eden boy şeklindeki ünlem bugün Adana ağızlarında iki ünlemin birleşmesiyle abov (a boy !) şeklinde kullanılır. Dede Korkut Kitabında iki yerde bu ünlemin geçtiğine tanık oluruz:

Kısırca Yinge boy bu zaval gelecek delü beni gör-miş gibi söyler didi, vardı yirinde oturdı. (DKK I, 146)

Boğazca Fatma aydur: Boy delü boğma çıkaracak olanca aybumuzı kakdı... (DKK I, 147)
Bu cümlelerde boy ünlemi 'boooy!, eyvah!' anlamındadır. (DKK II, 56)

Adana ağızlarında hayret ifade eden bir başka ünlem ise abari ~ abaru şeklindedir. Yüksekten bir yere, suya atlarken çıkarılan ünlem ise dello'dur. Seslenmelerde cinsiyete, yaşa göre gardaş, ciğerim, yeğenim, emmoğlu, kele bacım, bre babam gibi sözcükler kullanılır. Alkışlardan en sık kullanılanları gadasını aldığım, ocağı yanasıca'dır. Kargışlar ise adı batasıca, soykası çıkasıca, Allah canını alsın, bulutsuz günde başına yıldırımlar düşsün şekillerin-dedir.

Hiç şüphesiz Adana ağzının söz varlığı burada değinilenden çok fazla sayıda sözcük, deyim, atasözü içermektedir. Bu ayrı bir araştırma ve incelemeyi gerektirmektedir. Bu yazımızda, Adana ağzının söz varlığı konusunda genel bir düşünce verilmeğe çalışılmıştır.

KISALTMALAR VE KAYNAKÇA
AKSAN Aksan, Doğan (1996), Türkçenin Sözvarhğt, Engin Yayınevi, Ankara
BAAD Türk Dil Kurumu (1996), Bölge Ağızlarında Atasözleri Deyimler, Ankara
CF Camiü'l-Faris [Örnekler TDK (1963), Tarama Sözlüğü'nden alınmıştır]
DKK I Ergin Muharrem (1994), Dede Korkut Kitabı I, TDK yayını, Ankara
DKK II Ergin Muharrem (1997), Dede Korkut Kitabı II, TDK yayını, Ankara
DLT Atalay Besim (çev.) (1985), Divanü Lugat-it-Türk Tercümesi, TDK Yayını, Ankara
ECS Evliya Çelebi Seyahatnamesi [Örnekler TDK (1963), Tarama Sözlüğünden alınmıştır]
EDPT Clauson, Sir Gerard (1972), An Etymological Dictionary ofPre-Thirteenth-Century Turkish, Oxford
EREN Eren, Hasan (1999), Türkçenin Etimolojik Sözlüğü, Ankara
TAMDOĞAN-YİĞENOĞLU, Tamdoğan, Pekşen-Çetin Yiğenoğlu, Kozanca-Kozan Ağzı Üzerine Bir İnceleme, Yeksav Yayınları
TT Bang, W. Gabain, A. von (1931), Analytischer Indejc zu den Fünf Ersten Stücken der Türkischen Turfan-Terte, Berlin
YA Anadolu Yayıncılık (1981), Yurt Ansiklopedisi, C. I, İstanbul
YlŞ Yadigâr-ı Ibn Şerif [Örnekler TDK (1963), Tarama Sözlüğü'nden alınmıştır]

----------

Alıntının yeri: http://turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/makaleler/1.php

[Edited at 2014-01-24 04:02 GMT]
Collapse


 
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
"TÜRKÇE’NİN ÖZELLİKLERİ VE GÜZELLİKLERİ" Feb 1, 2014

--Alıntıdır--


Yazan: Ali Uysal

Aslında bu sözcüklerden biri fazla. Dilimizin özelliklerini anlatırsak güzelliğini, güzelliğini anlatırsak da özelliklerini anlatmış oluruz. Tükçe’nin güzellikleri bir yazı konusu değil bir kitap konusudur. Öylesine çoktur. Biz bu yazımızda bunlardan yalnızca birini inceleyeceğiz.

Dış devletlerde türkçe konusunda uzmanlaşan dilbilimciler vardır. Onlara “Türkolog” denir. B
... See more
--Alıntıdır--


Yazan: Ali Uysal

Aslında bu sözcüklerden biri fazla. Dilimizin özelliklerini anlatırsak güzelliğini, güzelliğini anlatırsak da özelliklerini anlatmış oluruz. Tükçe’nin güzellikleri bir yazı konusu değil bir kitap konusudur. Öylesine çoktur. Biz bu yazımızda bunlardan yalnızca birini inceleyeceğiz.

Dış devletlerde türkçe konusunda uzmanlaşan dilbilimciler vardır. Onlara “Türkolog” denir. Bir Fransız türkologu dilimiz için şöyle der: ”Bütün dünya dil biginleri bir araya gelse ve insanlık için en mükemmel dili icat etseler bu ancak Türkçe olur.” Bir Alman türkologu ondan da ileri giderek yargısını şöyle belirtiyor :”Tüm dünya dil bilginleri bir araya gelse insanlık için en mükemmel bir dil icat etseler bu, Türkçe kadar mükemmel bir dil olamaz.” Bu övgüleri düzenlerin Türk olmayışları son derece önemli. Demek ki Türkçe çok seçkin özelliklere sahip bir dil. Bunlardan biri Türkçe’nin doğurganlığı, üretme gücü. Bundan yola çıkalım; bundan başlayalım anlatmaya.

TÜRKÇE’NİN ÜRETKENLİĞİ: Dil ile ağaç arasında sıkı bir benzerlik vardır. Dil de ağaçlar gibi yaprak döker, yaprak açar, sürgün verir, büyür, gelişir. Niçin? Çok uzağa gitmeye gerek yok. Aksu Köy Enstitüsünde, ardından da Gazi Eğitim’de okuduğum yılları düşünüyorum da televizyon, bilgisayar, internet, cep telefonu gibi birçok buluş yoktu. Bunlar olmadığı için de onlarla ilgili sözler de yoktu. İnsan yaşamıyla kaynaşmış bu yeni buluşlarla ilgili çok kavram doğdu ve girdi yaşamımıza. Bu kavramların adları da buluşların kendisi gibi icat edilecek. Canım Türkçem; bu alanda hiçbir dil eline su dökemez senin. Toprak ana bile senin kadar doğurgan olamaz. Yaşamımızla kucaklaşan yeni bir kavram karşısında Türkçe köklerden Türkçe yapım ekleriyle o kavrama ad bulmada dilciler hiç de zorlanmaz. Bunu basit bir olguyla örneklemek istiyorum:

İmge gücümüzü azıcık çalıştıralım. Çok uzun yıllar ötesinde gözlerimiz doğal akışı içinde dünyadan gelip geçerken göz hastalıkları diye bir sorun yoktu. Göz acır, sulanır, az görür olur, hiç görmez olur. Tüm bunlar Tanrının isteğiyle gerçekleşir. Herkes bu çilelere gönül rızasıyla katlanır geçip giderdi. Yaşamın ileriye, iyiye, doğruya önüne geçilemeyen bir akışı vardır. Devrimci güç ve devrimci kişiler durmadan arayış içindedir. Her alanda olduğu gibi göz konusunda da bir çaba içine girdiler: ”Göz neden az görür; neden görme gücünü büsbütün yitirir; neden sulanır, acır?” Arayışlarla da sonuçlara ulaştılar. Önce göz hastalıklarını belirlediler. Yakını görme, uzağı görme gibi. Sonra göz kusurlarını düzeltecek aletler buldular. Yeni bir iş alanı doğdu. Böylece yeni adlar, yeni sözcükler gerek oldu. Canım Türkçem dert mi. Göze takılıp göz kusurunu düzelten alete ‘göz’ köküne ‘lik’ yapım eki getirilerek ‘gözlük’ denildi.Derken bu aleti satan dükkânlar çıktı ortaya. Dükkânları çalıştıran, yani gözlükleri alıp satan iş adamlarına ‘gözlükçü’ adı verildi.’Gözlük’ gövde iken kök oldu.Yeni bir sözcük türeten yapım eki de ‘ci’ oldu. Ses uyumuna göre değişime uğradı.Bu işlerin sonunda yeni bir meslek çıktı ortaya. Doğaldır ki ona da bir ad bulmak gerek.Bu kez gövde olan ‘gözlükçü’ kök görevini üslendi; lik yapım ekini de alarak ‘gözlükçülük’ boygösterdi dil alanında.

Bunlarla son buldu mu görev? Ne gezer! Soyut ve somut elli dolayında yeni kavram doğdu göz alanında. Türkçem, bir matematik bilgini gibi, kolaylıkla tümünün üstesinden geliverdi.Böylece gözel, gözde, gözcü, gözenek gibi bir yığın sözcük katıldı ‘göz’ ailesine. Bu sözcüklerin tümü de birbiriyle akraba; aynı soydan gelme.

Bu örnekler istediğiniz kadar çoğaltılabilir. Örneğin ‘sür’ fiil kökü ele alınarak ondan türeyen ‘sürgü, sürü, sürme, sürünceme, sürünmek ‘ gibi yüz dolayında sözcük sergilenebilir. Birbirleriyle kan bağı olan bunca sözcük. Tümü de ‘sür’ denilen anadan doğdu; o anadan çoğaldı. Birçok dilde bu sözcüklerin her biri aralarında ilgi bulunmayan apayrı bir başka sözcük. Düşünebiliyor musunuz o dili yeni öğrenen kişi her sözcüğü ezberlemek zorunda. Ne zor bir iş!

Sevgili okurlarım, bu yazımda güzel Türkçemizin bir tek özelliğini anlatmaya çalıştım. Daha böyle güzellikler çok dilimizde. Her yazımda o özelliklerden birini ele alıp anlatmaya çalışacağım.

-------------------
Yazının kaynağı: http://www.mersinkent.com/kultur-sanat/edebiyat/469-kitap.html
Collapse


 
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
"Türkçenin Güzel Kullanımı İle İlgili Yazı" Feb 1, 2014

--Alıntıdır--


Öncelikle cevap vermemiz gereken soru "Dilimizi niçin doğru kullanmalıyız?" sorusudur.

Dil, ekmek gibi, su gibi günlük hayatımızın içindedir ve soluduğumuz hava gibi bizi sarar, bundan dolayı onun varlığını hemen hemen hissetmeyiz. Gerçekten dil, üzerinde yaşadığımız toprak gibi ürünlerini sessizce bize sunar ve bizler bu sonsuz bahçenin meyvelerini sadece toplarız. Aslında dile, insanlığın en büyük buluşu odu�
... See more
--Alıntıdır--


Öncelikle cevap vermemiz gereken soru "Dilimizi niçin doğru kullanmalıyız?" sorusudur.

Dil, ekmek gibi, su gibi günlük hayatımızın içindedir ve soluduğumuz hava gibi bizi sarar, bundan dolayı onun varlığını hemen hemen hissetmeyiz. Gerçekten dil, üzerinde yaşadığımız toprak gibi ürünlerini sessizce bize sunar ve bizler bu sonsuz bahçenin meyvelerini sadece toplarız. Aslında dile, insanlığın en büyük buluşu oduğu için daha fazla ilgi göstermemiz gerektiği kanısındayım. Çünkü insanlarla, düşüncelerle, nesnelerle aramızdaki en önemli iletken dildir. İnsanları, düşünceleri, nesneleri biz, dilin aracılığıyla kavrarız, dil aracılığıyla kendimizi ifade ederiz. İşte dilin önemi burada ortaya çıkıyor. Türkçemizi niçin doğru kullanmalıyız sorusunun cevabı da buradadır. Dil bir iletken olarak iyi bir iletken midir, kötü bir iletken midir sorusuna şu cevabı vereceğiz: Bu, bize bağlıdır. Dili doğru kullandığımızda o iyi bir iletkendir, yanlış kullandığımızda ise kötü bir iletkendir. Biz dili ne kadar iyi tanıyor, dili ne kadar iyi kullanıyorsak iletişimimiz o kadar iyi olacaktır. Dil bizi başkalarına, başkalarını ve başka nesneleri bize yansıtan bir prizmadır. Dili doğru kullanmak ve doğru anlamak bu prizmayı mükemmleştirmek demektir. Kullandığımız çağdaş araçlardaki göstergelerin, ekranların, ibrelerin bir an için bozuk olduğunu düşünelim. Bu bir felakettir. Fakat bir toplum için ondan daha büyük bir felaket vardır ki o da insanlar arasında, bir iş bölümü içinde görev alan kişiler arasında, fikir ve görüş alış verişinde bulunanlar arasında dil prizmasının görevini tam yapamamasıdır. Düşüncelerimizin anlaşılmasını istiyorsak, bunun en kestirme yolu dile hakim olmaktır.

Dil üzerinde düşünür ve dili bir düşünce odağı gibi kabul ederseniz dilin düşünce hayatınızı zenginleştireceğini göreceksiniz. Dil düşüncenin evidir; binlerce yıllık insan zekası kelimelerde, deyimlerde, ifade kalıplarında gizlidir. İnsanlık tarafından bilgilerimizi depolamak için kullanılan ilk araç dil olmuştur. Bugün aynı işi daha sistemli yapması için bilgisayarı yarattık. Buna rağmen, günümüz için söylüyorum, dile yüklenmiş bilgi, bilgisayarlarımıza yüklenmiş bilgiden fazladır. Dil, bilgisayarlardan fazla olarak bilgilerin sadece yüklendiği yer değildir, aynı zamanda bilginin üretim alanıdır. Kısaca belirtmek istediğim şey, dilin düşüncelerimizi yansıtan bir araç olduğu gibi düşüncelerimizi geliştiren bir alan olduğudur. Basit bir örnek verelim: Bir insanın bildiği kelime sayısıyla, düşünce zenginliği doğru orantılıdır. Bildiğimiz kelime sayısı ne kadar fazlaysa düşünce alanımız da o kadar geniştir. İlk bakışta bu düşünce pek doğru görünmese de olgular incelendiğinde doğruluğu ortaya çıkmaktadır. Rönesans dönemi bilgin ve ressamları perspektif kavramını yaratmasalardı, gözümüzle görmemize rağmen önümüzde uzayan ağaçlı yolun bir perspektif yarattığını göremeyecek ve ilk çağların insanları gibi ağaçları resmimizde aynı boyda çizecektik. Rönesans bilgin ve ressamlarının gözlemini bize ulaştıran şey "perspektif" kelimesidir.

Dil üzerinde derin bir düşünce geliştirmeden doğru düşünmemiz mümkün değildir. İnsanlar nesneler vasıtasıyla değil kelimeler aracılığıyla düşünür. Bundan dolayı düşüncenin iki aletinin olduğunu söyleyebiliriz: Bunlardan birincisi dil, diğeri mantıktır. Bilimlerin sunduğu bütün bilgiler bize sadece iki kaynaktan gelir: 1) Dil üzerinde düşünmekten, 2) Doğayı incelemekten. İşin ilgi çekici yanı doğadan gelen bilgilerin de dil kalıbına döküldükten sonra bize ulaşıyor olmasıdır. Anlaşılmak, mesleğimizde başarı elde etmek, yaratıcı olmak, yaradılışımızdan getirdiğimiz ve sadece kendimize ait olan yeteneklerimizi yurdumuzun ve insanlığın hizmetine sunmak istiyorsak işe dilimize ilgi göstermekle başlayabiliriz.

Dil, soyut bir sistemdir, buna karşılık onun kişisel kullanımı olan söz ve yazı somuttur. Çağdaş dil bilimi, sözün altında yatan soyut bir dil sistemi olduğunu ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Batılılar, dil biliminin bu keşfinden sonra okullarında gramer bilgilerinin yanında öğrencilerin dillerini daha yetkinlikle kullanabilmelerini sağlamak amacıyla çağdaş dil bilimiyle, göstergebilimiyle birlikte dil sistemiyle ilgili bilgiler de vermeye başladılar. Dilin oluşturduğu bu sistemi tanımak bizlere dili daha derinden kavrama ve daha başarılı kullanma olanakları kazandırmaktadır. Dilin nasıl bir sistem oluşturduğunu birkaç örnekle açıklamaya çalışacağım. Ayrıca Türkçemizin sistematik yapısını bir iki küçük örnekle anlatacağım.

Her dil, farklı bir dünya görüşünü yansıtır. İngilizce, Türkçe, Fransızca dünyayı farklı biçimde algılar. Bu algılama farkı aynı nesneleri adlandıran kelimelerin farklı anlamlar taşıması sonucunu doğurur. Türkçe yürek, arapça kâlp, Fransızca “coeur”, kelimelerinin anlamları aynıdır, ancak kapladıkları anlam alanı yönünden dilsel değerleri farklıdır. Bu olguya somut bir örnek verelim:

Gökkuşağı, somut bir gerçeklik alanıdır. Bize değişmeyen bir ışık tayfı sunar. Bu tayfta yer alan renkler meselâ Türk dili tarafından yediye bölünerek, bir Bantu dili tarafından üçe bölünerek adlandırılmaktadır. Bu durumda bir rengin değeri, yani gerçeklik alanı Türk dilinde I/7, Bantu dilinde 1/3'tür. Yani gök kuşağındaki renkleri yedi kelimeyle karşılayan Türkçede bir kelimenin payına düşen gerçeklik alanı daha küçük, gök kuşağındaki renkleri üç kelimeyle karşılayan Bantu dilinde bir kelimenin payına düşen gerçeklik alanı daha büyüktür. Bunun manası şudur: Bir kelimenin geniş bir anlama gelmesini bir dilin zenginliği olarak düşünüyorsanız, Bantu dilindeki renk adları anlam yönünden daha zengindir. Ancak, düşündüğümüzün aksine bir dilde bir kelime anlam yönünden ne kadar dar bir gerçeklik alanını dile getiriyorsa o dilin anlatma yeteneği o kadar gelişmiştir.

Her dilde kelimelerin farklı değerlerde olması tercüme konusunu yakından ilgilendirmektedir. Kelimelerin değer farklılığı hiçbir dilden hiçbir dile tam tercüme yapılamaması sonucunu doğurmaktadır. En iyi yapılmış tercümelerde bile konusuna göre az veya çok daima bir kayıp söz konusudur. Yurdumuz göz önünde bulundurulduğunda çağın bilgilerini edinmek için tercüme çalışmaları çok büyük bir öneme sahiptir. Ancak bu tercümeler, biraz önce sözünü ettiğimiz kelimelerin değer farklılıkları göz önüne alınmadığından yapıldığından, yani Batı dillerindeki bilgiler Türk dil sistemi içinde anlatılamadığından edindiğimiz bilgiler noksan kalmakta, yurdumuzda gerçek bir bilim hayatı kurulamamaktadır. Daha önce dilin düşüncenin evi olduğunu söyledik. şimdi şunu ekleyelim: Düşünce ancak ve ancak anadilin bahçesinde çiçek açar. Bilimi Türkçede kuramıyorsak, ona sahip değiliz demektir. Her dilin kelimeleri farklı bir dünya algılaması yansıtır. Bu algılama tarzı dil sisteminin bir parçasıdır.

Türkçeye giren birçok yabancı sözcüğe karşı tepki geliştiren Türk Dil Kurumu ‘Yabancı Sözlere Karşılık Kılavuzu’ adlı bir sözlük yayımladı.

Sözlük, dilimize yerleşmiş ve içselleştirdiğimiz yabancı sözcüklere Türkçe karşılıklar bularak; bunları kullanmamızı öneriyor. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen törenle sanal ortamda kullanıma sunulan kılavuz, alışkanlıklarımızı sarsacak nitelikte.
Günlük dilde kullanılan bir çok sözcüğün yabancı kökenli olması ve bu kelimelerin Türkçeymiş gibi kullanılması, TDK’nın eleştirdiği en çarpıcı nokta... Bu konuda vatandaşlar kadar medyaya da görev düştüğünü belirten kurum;’Yabancı sözcükler yerine onların, Türkçe karşılıklarını kullanmanın daha doğru ve Türk Dilini güçlendiren bir unsur olduğunu’ belirtiyor.

Sunumun ardından tanıtılan kılavuzdaki bazı kelimeler şöyle: Bypass - Köprüleme, Bilbord - Duyurumluk, Çip - Yonga, Dart - Oklama, kelimelerini öneren TDK, Duayen - Aksakal, Gurme - Tatbilir, Light - Yeğni, Prime Time - Altın Saatler’i öne çıkarıyor.
Kılavuzda öne çıkan diğer kelimeler ise şunlar:

Amblem - Belirtke
Anchorman - Ana Haber Sun.
Aspiratör - Emmeç
Banliyö - Yörekent
Ekspres - Özel Ulak
Eküri - Ahırdaş
Happy Hour - İndirim Saatleri
Kapora - Güvenmelik
Klip - Görümsetme
Lot - Tutam
Metro Seksüel - Bakımlı Erkek
Migren - Yarım Baş Ağrısı
Navigasyon - Yolbul
Ordövr - Yemekaltı
Panik - Ürkü
Raket - Vuraç
Reenkarnasyon - Ruh Göçü
Self-Servis - Seçal
Sürpriz - Şaşırtı
Terör - Yıldırı
Tirbuşon - Burgu
Tribün - Sekilik
Türbülans - Burgaç
Ultrason - Yansılanım
Voleybol - Uçan Top
Zapping - Geçgeç

--------------
Alıntının yeri: http://dilingucleri.blogspot.com.tr/
Collapse


 
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
"Türkçenin Sorunları ve Çözüm Yolları" Feb 1, 2014

--Alıntıdır--

Prof. Dr. Metin Ekici

Türkçeyi yıpratan, dilde kirlenmeye neden olan temel sorunlar arasında günümüzde, gençlerin cep telefonu ve bilgisayarda sohbet programlarında kullandıkları dil; televizyonlarda, dizilerde, haber ve, dizi karakterlerinin taklit edilmesiyle ortaya çıkan dil; ticari kesimin tabelalarda kullandığı yazılı dil ve yöresel ağızların, sözlü ve yazılı, İstanbul Türkçesini bastırması.


... See more
--Alıntıdır--

Prof. Dr. Metin Ekici

Türkçeyi yıpratan, dilde kirlenmeye neden olan temel sorunlar arasında günümüzde, gençlerin cep telefonu ve bilgisayarda sohbet programlarında kullandıkları dil; televizyonlarda, dizilerde, haber ve, dizi karakterlerinin taklit edilmesiyle ortaya çıkan dil; ticari kesimin tabelalarda kullandığı yazılı dil ve yöresel ağızların, sözlü ve yazılı, İstanbul Türkçesini bastırması.


Neden yabancı kelimeler kullanma gereği duyuyoruz peki; diye soracak olursak bunun belli başlı birkaç nedeni var. En önemli nedeni olarak da o dile duyulan hayranlık demek yanlış olmaz. Tabi yabancı kelimeler deyince İngilizceyi kastediyorum. Her çağın kendine özgü bir popüler kültürü oluşuyor, nasıl ki bir zamanlar herkes Fransızca öğrenmek, Fransızca konuşmak istiyordu, günümüzün popüler kültürü olarak da şu anda herkes İngilizceye karşı bir hayranlık içerisinde. Sanki bir kelimeyi Türkçe değil de İngilizce söyleyince daha aydın, daha entelektüel biri olduğu izlenimi yarattırmaya çalışıyorlar.


Türkçenin diğer biri sorunu da şu: Üretim yapanlar ürünlerine her nedense Türkçe isim vermek istemiyorlar. Yeni bir ürün ortaya koyduklarında, o ürüne isim arayışı içine girdiklerinde Türkçe isimlerden ziyade yabancı kelimeler düşünüyorlar. Neden diye sorduğunuzda da, e işte insanlar Türk malına güvenmiyor, yabancı marka gibi durunca daha çok satış oluyor. Ne kadar yanlış bir düşünce. Siz madem bir ürün üretiyorsunuz neden kendinize güvenmiyorsunuz. Eğer kaliteli bir mal ise insanların sizin ürettiğiniz ürünü almaması için hiçbir neden yok.


İsterseniz Türkçenin eğitim dili olmasıyla ilgili bazı kaygıları paylaşalım bugün. Zaman zaman bilim adamlarının, zaman zaman iletişim araçlarında köşe yazarlığı veyahut da sunuculuk yapan kişilerin kullandığı bir tabir var “Türkçeden bilim dili olur mu? Filanca hoca, filanca öğretim üyesi Türkçeden bilim dili olmaz” gibi ifadeler kullandığına dair haberlere rastlıyoruz. Türkçeden neden bilim dili olmasın. Yani Türkçenin bilim dili olmasını engelleyen bir sorun mu var bu dilde. Böyle bir şey kesinlikle kabul edilemez. Çünkü bir dil yazı dili olmuşsa, bir dil yüzyıllardan beri kullanılan bir dil olmuşsa, bir dil canlı olarak yaşatılıp hem sözlü hem de yazılı olarak pek çok eserin yaratılmasında kullanılabilmişse bilim dili olmaması için neden ne? Bu muhtemelen bizim dili kullanma konusunda yeterli duyarlılığa sahip olup olmayışımızla alakalı.


Hem sorunları ortaya koyuyorum hem de çözümleri mümkün olduğunca önermeye çalışıyorum. İkinci aşamada yapılması gereken bilinç oluşturma sürecini uygulamaya koymak. Bilinç oluşturma sürecinde sık sık, özellikle de genç kuşağa ciddi bir bilinçlendirme, özellikle dil konusunda bir bilinçlendirme yapmak son derece önemli. Bu noktada da yine iletişim araçlarından, bireyin diğer bireylerle ilişkilerinin oluşmaya başladığı toplumsal ortamdaki ilişkilerden yararlanmak gerekiyor.


Ticari gruplarımızın da çok ciddi bir bilinç ve duyarlılık içerisinde hareket etmelerini sağlamak gerekiyor. Bunu cezalandırmak yöntemiyle elde etmeyi düşünenler olduğu gibi ödüllendirmek yöntemiyle elde etmeyi düşünenler de var. Ben ödüllendirmek yöntemiyle elde etmeyi düşünenlerden biriyim.


Bir diğer konu iletişim araçlarında kullanılan dili en yoğun olarak kullanan kişiler olan özellikle haber sunucularının, spikerlerin kullandığı dil. Yani spiker kelimesi artık dilimize yerleşmiş durumda kullanabiliriz, kullanılıyor da nitekim ama, işte bu, o kelimeyi ne zaman edindiğimize bağlı bir şey. Siz o kelimeyi ilk defa edindiğinizde spiker olarak dağarcığınıza yerleşmişse, sunucu kelimesini yerleştirmek ancak bilinçli bir gayretin bilinçli bir çabanın sonucunda mümkün. Siz Türk insanına her akşam haber sunuyorsunuz ve her akşam herkesin evine konuk oluyorsunuz. Ama Türkçeyi doğru ve güzel bir biçimde paylaşmıyorsunuz. O halde burada ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Düzeltilmesi gereken unsurlardan birisi de kesinlikle bu.


Şimdi biliyorsunuz kısaltmalarla ilgili, yine İngilizce’nin etkisiyle, yani Amerikan kültüründe bunların var olduğundan sanırım geçen hafta bahsetmiştik; çünkü konuşma dilinde özellikle dilde tasarruf veya uzun adları söylemek yerine kısaltma adı altında bu bir kültür. Bizim kültürümüzde kısaltma eğilimi yok. Yani Türkçenin kısaltma yapma eğilimi yok.

--------------------
Alıntının kaynağı: http://www.delinetciler.net/turkce-dil-bilgisi/93527-turkcenin-sorunlari-ve-cozum-yollari.html


[Edited at 2014-02-01 19:08 GMT]
Collapse


 
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
"Dünyanın En Zor Dilini Konuştuğumuzu Kanıtlayan En Uzun 10 Kelime (Cümle İçi Kullanımları Jul 3, 2014

--Alıntıdır--

Dünyanın En Zor Dilini Konuştuğumuzu Kanıtlayan En Uzun 10 Kelime (Cümle İçi Kullanımları Bonusuyla)
14 Ocak 2014 · Yazar: Editör
Kaynak: ... See more
--Alıntıdır--

Dünyanın En Zor Dilini Konuştuğumuzu Kanıtlayan En Uzun 10 Kelime (Cümle İçi Kullanımları Bonusuyla)
14 Ocak 2014 · Yazar: Editör
Kaynak: http://www.listevari.com/dunyanin-en-zor-dilini-konustugumuzu-kanitlayan-en-uzun-10-kelime-cumle-ici-kullanimlari-bonusuyla.html
-----------------------

En uzun kelime

İnanın bu kelimelerin birçoğunun ne anlama geldiğini biz de bilmiyoruz. İlk gördüğümüzde klavyeye rastgele yazılmış olduğunu düşündüğümüz bu kelimelerin aslında dilimizde var olduklarını öğrendiğimizde tüm Listevari.com ekibi olarak çok şaşırdık. Okumakta biraz zorluk çekebileceğinizi düşündüğümüzden, yazarın burada ne anlatmak istediğini cümle kullanımlarıyla desteklemeye çalıştık.


Muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine

Türkçenin en uzun kelimesi olan bu kelime tam 70 harften oluşuyor. “Muvaffak” kelimesinin anlamı “başarılı” demek. Yani anladığımız kadarıyla bu kelime “başarılı olmak” gibi bir şeyler anlatıyor olsa gerek. Yani “başarıcılaştırıcı” ya da “biri tarafından başarıcılaştırıcılaşmak” ya da “başarıcıfdkgfşsdfkikdfsşldfs”.

Cümle kullanımı; “Muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine laflar ediyormuşsunuz ha?”


Kişiliksizleştiricileştiriverebileceklerimizdenmişsinizcesine

Türkçemize yegâne anlam katan bu kelime ise 61 harften oluşuyor. “Kişiliksiz” kelimesi zaten herkes tarafından biliniyor. “Kişiliksizleştiricileştiriver(mek)” kelimesinin anlamını da biraz zorlayarak çıkarabiliriz gibi. Sonrasını da anlıyoruz aslında ama anlatamıyoruz.

Cümle kullanımı; “Sonra döndüm ve dedim ki bana kişiliksizleştiricileştiriverebileceklerimizdenmişsinizcesine ağır ithamlarda bulunma!”


Çekoslavakyalılaştıramadıklarımızdanmıymışsınız

Bir dönemin en popüler tekerlemesinden tanıdığımız bu kelime tam olarak 47 harften oluşuyor. Diğer kelimelerin aksine, tüm herkesin rahatlıkla dilinin döndüğü en uzun Türkçe kelime olduğunu düşünmekteyiz.

Cümle kullanımı; “Siz bizim çekoslavakyalılaştıramadıklarımızdanmıymışsınız yani? Ay inanmıyorum!”


Afyonkarahisarlılaştırabildiklerimizdenmişsinizcesine

Afyonkarahisarlılar tarafından sıklıkla kullanıldığına inanmak istediğimiz bu kelime tam 53 harften oluşuyor. Aslında Çekoslavakya’nın dağılmasından sonra, malum tekerleme yerine bu sözcük kullanılmaya başlanmış. Daha uzunu çıkınca ise popülerliğini yitirmiş.

Cümle kullanımı; “Sanki siz bizim Afyonkarahisarlılaştırabildiklerimizdenmişsinizcesine davranmanızı rica ediyorum.”


Gelenekselleştiriveremeyebileceklerdenseler

Dilbilgisini zorlayan bir diğer sözcük de budur ve tam olarak 43 harften oluşur. Anladığımız kadarıyla yazar burada “geleneksel” bir şeylerden bahsediyor.

Cümle kullanımı; “Eğer onlar gelenekselleştiriveremeyebileceklerdenseler hiç gelmesinler daha iyi!”


Alafrangalaştıramayacaklardansalar

Türkçeye yepyeni bir soluk getiren bu kelime ise tam olarak 34 harften oluşuyor. Diğerlerine göre okunması biraz daha kolay gibi görünse de, kelimenin sonlarına doğru bariz takılmalar söz konusu olabiliyor.

Cümle kullanımı; “Eğer onlar da burayı Alafrangalaştıramayacaklardansalar başka bir taşeron firmayla anlaşmak en mantıklısı olacak.”


Düşündürttürücülüğümüzünmüş

Kısa gibi görünse de okunması son derece zor olan bu kelime tam olarak 27 harften oluşuyor. Düşünce gücüyle ortaya çıktığına inandığımız bu sözcük, son derece derin anlamlar içeriyor olabilir.

Cümle kullanımı; “Hâlbuki bu başarı bizim değil, bizim düşündürttürücülüğümüzünmüş.”


Unutturuculuğumuzunmuş

Kullanım alanına göre değişkenlik gösterebilecek olan bu kelime 22 harften oluşuyor. Derin bir aşk acısının yakınması sonucu ortaya çıktığına inanıyoruz.

Cümle kullanımı; “Sanki bu aşk bize ait değil, unutturuculuğumuzunmuş.”


Mükemmelleşemememmiş

Biraz daha normal görünen bu kelime tam olarak 20 harften oluşuyor. Anlamı ise gayet açık görünüyor gibi geldi bize.

Cümle kullanımı; “Beni tercih etmemesinin sebebi tam olarak mükemmelleşemememmiş.”


Sıkıntısızlaştırıcılığınızın

Normal ile anormalin ortasında kalan bu kelime ise 28 harften oluşuyor.

Cümle kullanımı; “İşte bunlar hep sizin sıkıntısızlaştırıcılığınızın neticesinde oluyor.”

[Edited at 2014-07-03 16:26 GMT]
Collapse


 
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
"İNTERNETTE TÜRKÇE KULLANIMI" Dec 19, 2014

--Alıntıdır--

İnternet dilinde ilk dikkati çeken özellik, İngilizce sözcüklerin İngilizce karakterlerle ve çok yoğun olarak kullanılmasıdır.

Örneğin;

Analog
Billboard
Buton
Chat
Domain
Downloade-card
e-mail
e-pass
fitness
hacker
hyperlink
imagemap
link
modem
multimedia
plug-in
server
site
trojan
user
wap vb.

Y
... See more
--Alıntıdır--

İnternet dilinde ilk dikkati çeken özellik, İngilizce sözcüklerin İngilizce karakterlerle ve çok yoğun olarak kullanılmasıdır.

Örneğin;

Analog
Billboard
Buton
Chat
Domain
Downloade-card
e-mail
e-pass
fitness
hacker
hyperlink
imagemap
link
modem
multimedia
plug-in
server
site
trojan
user
wap vb.

Yeni kavramları karşılamak üzere oluşturulan sözcük öbeklerinde de aynı durum gözlenmektedir.Örneğin;

Chat odası
Dial-up abonelik
Dijital veri
e-mail adresi
e-pack aboneleri
e-pack kullanıcısı
grafik ortam
haber portalı
interaktif alışveriş
mail adresi
mail grupları
mail listesi
özel chat
receive komutu
site haritası
superonline shopping
web adresi
world wide web vb.

Tümüyle veya bir ölçüde Türkçeleştirildikleri halde İngilizce biçimleriyle bir arada kullanılmaya devam edilen sözcük ve sözcük öbekleri de az değil.

Örneğin;


Attachment

eklenti

Clickle-, klikle-,

tıkla-

Content advisor

içerik danışmanı

Domain name

web sitesi adı

Firewall

güvenlik duvarı

Freeware

ücretsiz sürüm programı

News reader

haber okuma

News server

haber sunucusu

Nick name

takma ad / müstear

Home Page

ana sayfa

Port

kanal

Snail mail

salyangoz posta

Subdomain

alt alan

Web browser

web tarayıcısı vb.



Bazı Türkçe fiillerden yararlanılarak bileşik fiiller oluşturulmuş ama İngilizce sözcüklere doğrudan -la, -le eki getirilerek de yeni filler yapıldığı görülebiliyor;

Download etmek
e-kart yapmak
e-mail almak
e-mail atmak
e-mail göndermek
invite yapmak vb.
Linke tıklamak
Reply etmek
Sörf yapmak

Az da olsa görülen Türkçe sözcük ve sözcük öbekleri, istendiğinde, Türkçenin bu alanı karşılayabilecek zenginlikte olduğunu gösteriyor.

Arama motoru
Çevirmeli ağ
Çevirmeli bağdaştırıcı
Çevirmeli bağlanmak
Çift tıklamak
Donanım sürücüsü
Erişim
Sanal
Sohbet odası
Sunucu bilgisayar
Tasarım
Yazılım sıkıştırması

Cümle düzeyinde bakıldığında şu tip örnekler karşımıza çıkıyor:

- Anet IRC Server'inde içeriği ne olursa olsun reklam ve invite yapmak yasaktır. Yapan user'lerin server ile bağlantıları kesilecektir.

- Ada-Net Türkiyede local IP dağıtmaya yetkili firma olarak Ripe Net'in Türkiyedeki Local server'ıdır.

- Download sitemizde yer alan programların tamamı shareware, freeware veya trialware'dir.

- Kayıt ve e-pass yüklemelerimizi online ile yapabilirsiniz.

- Hotmail'den bir e-posta adresini Outlook Express 5 içinden Tools New Account Sign up Hotmail komutuyla bedava alabilirsiniz.

- Grafi 2000 en iyi 800x600 çözünürlükte internet Explorer 4.0 ve üstü Browser'larda görünür.

- Animasyonları izleyemiyorsanız yandaki butona tıklayıp "Shockwave&Flash Player" Pluginini download etmeniz gerekiyor.

- Sağdaki linke tıklayıp e-posta adresi alabilirsiniz.

- Netmeeting aynı zamanda metin tabanlı sohbet, uygulama paylaşımı, whiteboard gibi özelliklere de sahiptir.

Ancak;

- Kullandığınız yazılımı destekleyen bir sunucu üzerinden o an sunucuya bağlı herkesi görüp istediğinizle sesli/görüntülü haberleşme talep edebilirsiniz.

gibi az sayıda örnekte son derece başarılı bir Türkçeleştirme de görülebiliyor.

-----------
Kaynak: http://gonuldiliturkce.blogcu.com/genel-agda-turkce-kullanimi/13404535#.VJP3xsgAA
Collapse


 
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
"Türkçenin Bilim Dili Olmadığı Görüşü" Dec 19, 2014

--Alıntıdır--

Türkçenin bilim dili olarak yetersiz olduğu öne sürülüyor. Eksik yanları elbette vardır ve bu, her dil için söz konusudur. Peki, böyle bir durumda yapılması gereken şey, dilimizi tümüyle bir kenara atmak mıdır, yoksa kendi olanaklarıyla onu geliştirmeye ve zenginleştirmeye çalışmak mı? Yetersiz ve eksik diye dilimizi kendi kaderine bırakırsak, Türkçe bir bilim ve kültür dili olarak nasıl ve ne zaman gelişecektir?

İşte
... See more
--Alıntıdır--

Türkçenin bilim dili olarak yetersiz olduğu öne sürülüyor. Eksik yanları elbette vardır ve bu, her dil için söz konusudur. Peki, böyle bir durumda yapılması gereken şey, dilimizi tümüyle bir kenara atmak mıdır, yoksa kendi olanaklarıyla onu geliştirmeye ve zenginleştirmeye çalışmak mı? Yetersiz ve eksik diye dilimizi kendi kaderine bırakırsak, Türkçe bir bilim ve kültür dili olarak nasıl ve ne zaman gelişecektir?

İşte hiç düşünülmeyen ve gelecek açısından büyük tehlike oluşturan sorun burada. Eğer dil duyarlığı ve dil bilinci bakımından sorumsuzluk böyle sürerse, Türkçe 14. yüzyıldaki durumuna düşecektir. O zamanlar ve Selçuklular döneminde aydınlar arasında bilim dili Arapça, kültür ve sanat dili Farsça idi. Türkçe sadece halk arasında konuşuluyor ve halk edebiyatı sanatçıları tarafından kullanılıp yaşatılıyordu. Ve dilimizin bu acı serüveni, yaşam savaşı, Tanzimat dönemine, özellikle 20. yüzyıl başlarındaki Millî Edebiyat Akımına kadar sürdü. Şimdi ise tehlike daha çok batı dillerinden gelmektedir.
Büyük ihmale uğramış olan Türkçenin durumuna çok üzülen 14. yüzyıl divan şairi Âşık Paşa günümüz diliyle şöyle dert yanıyordu:
Türk diline kimse bakmaz idi
Türklere hiç gönül akmaz idi
Beş yüzyıl sonra aynı sıkıntı ve sorunları yaşamak zorunda mıyız? Bunları yeniden yaşamamak için gerekli özeni göstermek, bilinçli davranmak zorundayız. “Tarih tekerrürden ibarettir.” sözü akla geliyor ama aslında bu söz yanlıştır. Tarih kendisinden ders almasını bilmeyenler için tekerrürden ibarettir.

1933 reformunu yaşayan İstanbul Üniversitesine gelen yabancı bilim adamlarından 3 yıl içinde Türkçe öğrenmeleri ve bu sürenin sonunda derslerini Türkçe vermeleri istenmişti. Amaç ne? Amaç, Türkçenin bilim dili olarak kullanılması ve geliştirilmesidir. Çünkü cumhuriyeti kuranlar, dilin bir ulusun kimliği ve o ulusu yarınlara taşıyan en önemli öge olduğunu çok iyi biliyorlardı. Düşünülmesi gereken bir soru şudur: Sanki Türkçe 1933’te bilim diliydi de şimdi mi yetersiz duruma düştü?

---------
Kaynak: http://gonuldiliturkce.blogcu.com/turkcenin-bilim-dili-olmadigi-gorusu/12995359#.VJP57sgAA
Collapse


 
Adnan Özdemir
Adnan Özdemir  Identity Verified
Türkiye
Local time: 00:59
Member (2007)
German to Turkish
+ ...
TOPIC STARTER
"Sözcük ve Terim Üretimindeki Yetersizlik" Dec 19, 2014

--Alıntıdır--

Bir dilin gelişip zenginleşmesi, çağın gelişmelerine ayak uydurabilmesi için sözcük ve terim üretimi de çok önem taşımaktadır.

Almanya, Fransa, Macaristan gibi ülkeler dillerini yabancı dillerin istilasından kurtarabilmek için dil gümrüğü adını verebileceğimiz bir uygulama başlatmışlardır. Bu uygulamaya göre, yeni bir buluş yapıldığı ya da yeni bir alet icat edildiği zaman, herhangi bir gecikmeye fırsat vermeden bu
... See more
--Alıntıdır--

Bir dilin gelişip zenginleşmesi, çağın gelişmelerine ayak uydurabilmesi için sözcük ve terim üretimi de çok önem taşımaktadır.

Almanya, Fransa, Macaristan gibi ülkeler dillerini yabancı dillerin istilasından kurtarabilmek için dil gümrüğü adını verebileceğimiz bir uygulama başlatmışlardır. Bu uygulamaya göre, yeni bir buluş yapıldığı ya da yeni bir alet icat edildiği zaman, herhangi bir gecikmeye fırsat vermeden bu kavrama uygun yeni bir sözcük türetilmektedir. Böylece yabancı sözcükler dile girip yerleşmeden karşılıklar bulunmakta ve dilin yozlaşması önlenebilmektedir. Türkçede ise yabancı sözcükler dilimize iyice yerleştikten sonra karşılıklar bulunmaya çalışılmaktadır. Ülkemizin gümrük birliğine girmesinden sonra bu konu çok daha önem kazanmıştır.

Türk Dil Kurumu ile Çağdaş Türk Dili dergisinin son yıllarda başlattığı yabancı sözcüklere karşılık bulma çalışmaları çok olumlu çabalardır. Bu konuda bazı yanlışlar yapılsa, tartışma götürür öneriler olsa bile bu tür iyi niyetli adımlardan geri dönülmemeli. Ayrıca bu konuda yazılı ve sözlü basın-yayın organlarının desteği sağlanmalı. Aksi takdirde yabancı sözcükler Türkçeye hızla dolmaya devam edecek, dilimiz gelişip zenginleşemeyecek ve yabancı dillerin boyunduruğundan kurtulamayacaktır.

Türkçemizin bağımsız bir dil olarak yaşamasını, gelişip zenginleşmesini istiyorsak, üretelim, türetelim, yaratalım ve Türkçe karşılıklar bulmaya çalışalım. Bunun herhangi bir ideolojiyle, sağcılıkla-solculukla, ilericilikle-gericilikle, tutuculukla, dindarlıkla-dinsizlikle bir ilgisi yoktur.

---------
Kaynak: http://gonuldiliturkce.blogcu.com/sozcuk-ve-terim-uretimindeki-yetersizlik/12995350#.VJP6osgAA
Collapse


 
Pages in topic:   < [1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16] >


To report site rules violations or get help, contact a site moderator:


You can also contact site staff by submitting a support request »

Osmanlıca - Türkçe kaynaklar, Cumhuriyet boyunca Türkçenin serüveni, Günümüz Türkçesi...


Translation news in Türkiye





CafeTran Espresso
You've never met a CAT tool this clever!

Translate faster & easier, using a sophisticated CAT tool built by a translator / developer. Accept jobs from clients who use Trados, MemoQ, Wordfast & major CAT tools. Download and start using CafeTran Espresso -- for free

Buy now! »
Trados Studio 2022 Freelance
The leading translation software used by over 270,000 translators.

Designed with your feedback in mind, Trados Studio 2022 delivers an unrivalled, powerful desktop and cloud solution, empowering you to work in the most efficient and cost-effective way.

More info »